Kadın düşmanlığı veya mizojini, kadınlara karşı duyulan soğukluk, antipati veya abartılı düşmanlıktır. İngilizcedeki "misogyny" terimi Yunancadaki kadın (gyne) ve nefret etmek (misein) kelimelerinden türetilmiştir.
Kriminoloji ya da suç bilimi suçun açıklamasını yapan, suçlu davranışın nedenlerini inceleyen, suçun önlenmesi ve suçlulukla mücadele ile ilgilenen bir bilimsel öğretidir.
Tekâlif-i Milliye, Türk Kurtuluş Savaşı'nın dönüm noktalarından olan Sakarya Meydan Muharebesi öncesi ordunun ihtiyacını karşılamak ve Sakarya Savaşı'na hazırlanmak için Başkomutan Mustafa Kemal Paşa'nın kanunla kendisine verilen yasama yetkisini kullanarak yayımladığı "Ulusal Yükümlülük" emirleridir. 7 Ağustos 1921'de yayımlanmış olup toplamı on maddedir.
- Her ilçede bir tane Tekâlif-i Milliye Komisyonu kurulacak.
- Halk, elindeki silah ve cephaneyi 3 gün içinde orduya teslim edecek.
- Her aile bir askeri giydirecek.
- Yiyecek ve giyecek maddelerinin %40'ına el konacak ve bunların karşılığı daha sonra geri ödenecek.
- Ticaret adamlarının elindeki her türlü giyim eşyasının %40'ına el konacak ve bunların karşılığı daha sonra geri ödenecek.
- Her türlü makineli aracın %40'ına el konacak.
- Halkın elindeki binek hayvanlarının ve taşıt araçlarının %20'sine el konacak.
- Sahipsiz bütün mallara el konacak.
- Tüm demirci, dökümcü, nalbant, terzi ve marangoz gibi iş sahipleri ordunun emrinde çalışacak.
- Halkın elindeki araçlar bir defa olmak üzere 100 km'lik mesafeye ücretsiz askeri ulaşım sağlayacak.
Hayvanlara uygulanılan şiddet veya hayvan istismarı; kabul edilemez şiddete sebep olan veya hayvanlara zarar veren davranışların bir bütünüdür. Kabul edilemez acı kişiden kişiye göre değişmektedir. Bazıları kabul edilemez şiddeti sadist eğilimlerle hayvanlara eziyet etmek olarak tanımlarken, bazıları kürk avcılığını, tıbbi, bilimsel veya kozmetik sanayide yapılan testleri bu istismarın içerisine alır.
Çocuk istismarı bir çocuğa bir yetişkin tarafından fiziksel ya da psikolojik olarak kötü davranılmasıdır. Ayrıca çocuklara kötü muamele, çocuk istismarı ve ihmali ile çoğu zaman aynı anlama gelir. Dünya Sağlık Örgütü çocuk istismarını şöyle tanımlar: "Çocuğun sağlığını, fiziksel ve psikososyal gelişimini olumsuz etkileyen, bir yetişkin, toplum ya da devlet tarafından bilerek ya da bilmeyerek uygulanan tüm davranışlar çocuğa kötü muameledir."
Cinsel istismar, kişinin başkaları tarafından cinsel olarak kötüye kullanılması, suistimal edilmesi, istemediği halde başkalarının cinsel yönelimlerine hedef olması durumudur. Her cinsiyetten, her sosyal sınıftan ve meslek grubundan kişiler cinsel istismara uğrayabilmektedir ancak genel olarak kadınların ve çocukların cinsel istismara daha çok maruz kaldıkları söylenebilir.
Suç, kanunlar tarafından yanlış veya zararlı olduğu için ceza tehdidiyle yasaklanan ve bazı durumlarda cezalandırılabilen davranıştır. Genel olarak suç, saptanan ve saptanamayan suçlar olarak ikiye ayrılır. Saptanamayan suçların gerçekleşip gerçekleşmedikleri belirsiz olduğu veya kanıtlanamadıkları için cezalandırılmaları söz konusu değildir. Ceza hukukunda suça göre para cezası, tutuklama, hapis, hatta ölüm cezası verilebilir.
Uluslararası ceza hukuku, uluslararası hukuk kapsamında bireylerin cezaî sorumluluğunu doğrudan düzenleyen normların bütününü tanımlamak için kullanılan bir terimdir. Uluslararası hukuk suçları soykırım, savaş suçları, insanlığa karşı suçlar ve saldırı suçudur. Bu suçlar söz konusu olduğunda, etkilerinin tek bir devletin ötesine geçtiği ve dolayısıyla uluslararası toplumun bir bütün olarak sorumluların yargılanmasında çıkarı olduğu varsayılır.
Nefret suçu ; bir kişiye veya gruba karşı ırk, dil, din, cinsiyet ve cinsel yönelim gibi durumlara karşı oluşmuş ön yargı sebebiyle işlenen, genellikle şiddet içeren suçlar. Zaten suç olan eylemleri kapsar ve ön yargı sebebiyle işlenilmiş olmaları suçun cezasının artmasına neden olur. Bu açıdan nefret söyleminden farklı bir kavramdır. Eğer bu suç bir defaya mahsus olarak işlenmemişse ve süreklilik arz ediyorsa, suç işleyenler nefret grubu olarak adlandırılırlar. Bu suçları engellemeye ve suç işleyenleri cezalandırmaya yönelik düzenlenmiş yasalara ise nefret yasası denir.
Antisosyal kişilik bozukluğu veya diğer adıyla sosyopati, psikopati ile alakalı bir psikolojik bozukluktur (düzensizliktir). Bir sosyopatı bir psikopattan ayıran özellik, patolojidir, yani semptom farklılığıdır. Psikopati, sosyopatiye göre daha ağır bir bozukluk olup, sosyopatide görülen semptomlara ek olarak, özellikle ahlaka aykırı davranışlar ihtiva eder. Sosyopatiye sosyal çevrenin sebep olduğu düşünülmektedir. Antisosyal kişilik bozukluğuna (ASKB) sahip olan insanlar, halk arasında yaygın olarak “sosyopat” olarak adlandırılırlar. ASKB, bir kişilik bozukluğudur; bir akıl hastalığı değildir.
Basit şekliyle taksir bir kişinin kendisinden beklenen özen ve dikkati göstermeden sergilediği davranışın kanunda öngörülen sonuca yol açması durumudur.
Soykırımların İnkârının Cezalandırılmasına İlişkin Yasa, Fransız Parlamentosu tarafından kabul edilen ancak Fransa Anayasa Konseyi tarafından "anayasaya aykırılık" gerekçesiyle iptal edilip yürürlüğe girmeyen yasa. Kısaca "inkâr yasası" olarak da anılan yasa, "Ermeni Soykırımı"nın varlığının inkâr edilmesi, aşağılanması ve önemsizleştirilmesi gibi davranışlarda bulunanların 1 yıl hapis ve/veya 45 bin avro para cezası ile mahkûm edilmesini öngörmüştür.
Her Türlü Irk Ayrımcılığının Ortadan Kaldırılmasına İlişkin Uluslararası Sözleşme (IAOKİS) Birleşmiş Milletler sözleşmesidir. Üçüncü kuşak insan haklarına ilişkin olan sözleşme, ülkelere ırk ayrımcılığını ortadan kaldırma ve ırklar arası hoşgörü ortamını sağlama yükümlülüğü getirmektedir. Tartışmalı olarak ayrıca ülkelere nefret söylemini suç olarak tanımlama ve ırkçı grupların üyelerinin suç işlediğini kabul etme yükümlülüğünü de getirmektedir.
Etkisiz hale getirme ya da nötralizasyon, sosyolojik bakımdan bir egemen yapı tarafından gayri meşru veya illegal olarak tanımlanan eylemlerde bulunan kişi veya grupların ahlaka veya yasalara dayandırarak baskı altına alınmasını ifade eden terim. Etkisiz hale getirme eylemi insanların "iç protestolar" yaptıkları zaman onların engellemek ya da yaptıkları şeyin yanlış olduğu algısı yaratmak için kullanılan psikolojik bir yöntem olarak da kullanılır.
Bakım etiği, özen etiği ya da bakım/özen etiği kadınlara duyulan saygınlığı, kadın çalışmalarının ahlak felsefesi açısından önemini ve ahlak felsefesinin bazı temel problemlerine kadın bakış açısının verebileceği cevapları merkezi bir konuma yerleştirerek ahlak felsefesinde alternatif bir bakış açısı sunmayı başarmış önemli bir yaklaşımdır. Bu bakımdan bakım/özen etiği, geleneksel etik teorilerden oldukça uzak ve eleştirel bir yaklaşım olarak ortaya çıkmıştır. Bakım/özen etiği, özellikle Batı düşünce tarihi içerisinde 1960'lara kadar dayanan feminist düşünce hareketlerinden kaynaklanarak geliştirilmiştir.
Sonuççuluk ya da sonuçsalcılık, kişinin davranışının sonuçlarının, söz konusu davranışın doğruluğu veya yanlışlığı hakkındaki herhangi bir yargının nihai temeli olduğunu savunan normatif etik teori sınıfıdır. Dolayısıyla, sonuçsalcı bir bakış açısından, ahlaki açıdan doğru bir hareket iyi bir çıktı ya da sonuç doğuracaktır. Sonuççuluğun en belirgin özelliği kuralcı olmamasıdır, yani bir eylemin ahlaki değeri, bir dizi yazılı emir veya yasaya uygun olup olmadığına göre değil, potansiyel sonucuyla belirlenir. Örnek vermek gerekirse, masum bir kişinin hayatını kurtarmak için yemin altında olunmasına ve kanunen suç olmasına rağmen yalan söylemek örnek olarak verilebilir.
Ketubot ("Evlenme akitleri"), Mişna'nın Naşim faslının ikinci bölümü. İlk kısmı; evlilik akti (Ketuba), erkeğin kadına karşı olan yükümlülükleri ile ilgilidir. Ketuba'da kadının getirdiği çeyizin miktarı ve kocanın ölümü veya boşanma durumunda, kadına ödenecek parasal meblağ belirtilir. Mişna, ayrıca evlilik merasimini, tecavüz ve kız kaçırma suçlarının cezasını, boşanma nedenlerini ve miras hukukunu tartışır ve Erets Yisrael'in ve Kudüs'ün ulviliğini vurguluyarak bir kocanın karısını oraya yerleşmeye zorlayabileceğini fakat oradan ayrılmaya mecbur edemiyeceğini belirtir. Konu, her iki Talmud'da ve Tosefta'da ayrıntılı olarak ele alınmıştır.
Görevi kötüye kullanma, ihmal ve suistimal, genel hukuk, gelenek veya tüzük tarafından var olan kamu yükümlülüklerini yerine getirmeme (obligations) türleridir.
Sapma veya sapma sosyolojisi, resmi kuralları ihlal eden davranışları, eylemleri araştırmaktadır. Örnek olarak sapma sosyolojisi, toplum kuralların ihlalini, suç vb. durumları ele almaktadır.[3]Sapma teriminin olumsuz bir anlamı olsa da, sosyal kuralların çiğnenmesi her zaman olumsuz bir eylem oluşturmamaktadır. Bazı durumlarda kuralların ihlal edilmesine rağmen, davranış olumlu veya toplum tarafından kabul edilebilir olarak adlandırılabilir.
De Officiis , Romalı bir hatip, filozof ve devlet adamı olanı olan Cicero tarafından MÖ 44 yılında kaleme alınmış, siyasi etik alanında incelemelerde bulunan bir eserdir. Eser üç cilde ayrılmıştır, bu ciltlerin her birinde sırasıyla; yaşam, davranışlar ve ahlaki yükümlülükler işlenmiştir. İlk ciltte neyin onurlu olduğu, ikinci ciltte neyin avantajlı olduğu, üçüncü ciltte ise onurlu ve avantajlı davranışlar çatıştığında kişinin ne yapması gerektiği irdelenmiştir. Cicero'nun ilk ciltte Stoacı filozof Panaetius’tan son derece etkilendiği görülmektedir fakat bu etkiler son ciltte gittikçe azalır. Günümüz eğitiminde pek yer tutmasa da De Officiis son derece önemli bir felsefe kitabıdır. Türkiye'de İş Bankası Yayınları tarafından "Yükümlülükler Üzerine" adıyla basılmıştır.