İçeriğe atla

İşlemsel zihin teorisi

Zihin felsefesinde, işlemsel zihin teorisi (İZT), işlemselcilik (computationalism) olarak da bilinir, insan zihninin bir bilgi işleme sistemi (information processing system) olduğunu ve biliş ile bilincin bir tür işlemleme (computation) olduğunu belirten fikirler kümesidir. Warren McCulloch ve Walter Pitts (1943) nöral faaliyetlerin işlemsel olduğunu ilk dile getirenlerdir. Nöral işlemlemenin bilişi açıkladığını iddia etmişlerdir.[1] Teori modern biçimine ise Hilary Putnam tarafından 1967 yılında getirilmiş ve onun PhD öğrencisi filozof ve bilişsel bilimci Jerry Fodor tarafından 60’lı, 70’li ve 80’li yıllar boyunca geliştirilmiştir.[2][3] 1990’larda Putnam, John Searle ve diğer bazı kimselerin çalışmaları dolayısıyla analitik felsefe alanında sert bir şekilde eleştirilmeye başlansa da, modern bilişsel psikoloji ve evrimsel psikoloji alanlarında oldukça popülerdir. 2000’ler ve 2010’larda ise İZT analitik felsefe alanında tekrar önem kazanmaya başlamıştır (Scheutz 2003, Edelman 2008).

İşlemsel zihin teorisi, zihnin beyindeki nöral aktivite ile gerçekleştirilen (yani fiziksel olarak implemente edilen) işlemsel bir sistem olduğunu iddia eder. Teori işlemleme (computation) kelimesinin nasıl anlaşıldığına bağlı olmak üzere pek çok açıdan detaylandırılabilir. İşlemleme, genellikle bir kurala ve makinenin içsel durumuna (state) göre sembol manipüle eden Turing makineleri açısından anlaşılır. Böyle bir işlemsel modelin en önemli yanı, işlemlemeyi emplemente eden fiziksel detaylardan makineyi soyutlayabilir olmamızdır.[3] Bu, bir dizi kurala göre, girdilerin ve içsel durumların manipülasyonuna göre verilen bir dizi çıktı olduğu takdirde, işlemlemenin silikon çipler veya nöral ağlar vasıtasıyla da gerçekleştirilebileceği anlamına geliyor. Dolayısıyla İZT, zihnin yalnızca bir bilgisayar programına benzediğini iddia etmekle kalmayıp, doğrudan zihnin  bir işlemsel sistem olduğunu iddia ediyor.[3]

İşlemsel zihin teorilerinin genellikle zihinsel temsiller (mental representation) gerektirdiği söylenir çünkü bir işlemleme için “girdi” diğer nesnelerin temsili (representation) ya da sembolü biçiminde gelir. Bir bilgisayar gerçek bir nesneyi işlemleyemez, nesneyi yorumlayabilmeli ve bir şekilde onu temsil etmelidir ki ardından o temsili işlemleyebilsin. Dolayısıyla ikisi de temsili zihinsel  durumlar gerektirdiklerinden işlemsel zihin teorisi, temsili zihin teorisi (representational theory of mind) ile ilişkilidir. Fakat temsili zihin teorisi odağı manipüle edilen sembollere kaydırır. Bu yaklaşım sistematiklik (systemacity) ve üretkenliği (productivity) daha iyi açıklamaktadır.[3] Fodor’un orijinal fikirlerine göre işlemsel zihin teorisi düşünce dili (language of thought) ile de ilişkilidir. Düşünce dili teorisi zihnin semantiğin yardımıyla daha karmaşık temsilleri işleyebilmesine (process) yol açar. (Aşağıda mental durumların semantiği başlığına bakınız.)

Güncel çalışmalar gösteriyor ki biz, biliş ve zihin arasında bir ayrım yapmaktayız. McCulloch ve Pitts geleneğine uygun olarak, işlemsel biliş teorisi (İBT) nöral işlemlemelerin bilişi açıkladığını öne sürer.[1] İşlemsel zihin teorisi ise yalnızca bilişin değil, aynı zamanda fenomenal bilincin ya da qualia’nın da işlemsel olduğunu iddia eder. Yani, İZT, İBT’yi de içerir (entail). Fenomenal bilinç kimi diğer işlevleri yerine getiriyor olabilse de, işlemsel biliş teorisi zihnin kimi yanlarının işlemsel olmayabileceği ihtimalini açık bırakır. İBT, fenomenal bilinçle alakalı olabilecek karşıt argümanlardan sıyrılırken, nöral ağları anlamak için açıklayıcı bir çerçeve sağlar.

"Bilgisayar Metaforu"

İşlemsel zihin teorisi, zihni günümüz bilgisayarları ile kıyaslayıp benzeştiren bilgisayar metaforu ile aynı şey değildir.[4] İşlemsel teori dijital işlemlemenin de kullandığı bazı temel ilkeleri kullanır.[4] Bilgisayar metaforu zihnin bir yazılım, beyninse bir donanım olduğu benzetmesi iken, İZT zihnin işlemsel bir sistem olduğu iddiasıdır. Daha spesifik olarak, zihnin işlemsel bir simülasyonunun, zihnin kendisinin var olması için yeterli bir koşul olduğunu ve zihnin gerçekten de işlemsel olarak simüle edilebileceğini iddia eder.

“İşlemsel sistem” günümüz elektronik bilgisayarı manasına gelmek durumunda değildir. Daha ziyadegirdi işlemleyerek çıktı sağlayan ve bunu bazı fonksiyonları adım adım takip ederek yapan bir sembol manipülatörüdür. Alan Turing, Turing makinesi konseptinde bu tür bilgisayarları betimlemektedir.

İlk Savunucuları

İşlemsel zihin teorisinin ilk savunucularından biri Thomas Hobbes’tur. Kendisi “Aklederek, işlemlemeyi anlarım. İşlemleme aynı anda bir araya eklenmiş birçok şeyin toplamını elde etmektir ya da bir şey başka bir şeyden çıkarıldığında geri kalanın ne olduğunu bilmektir. Dolayısıyla akletmek toplama ya da çıkarmakla aynı şeydir.”[5] Hobbes işlemlemenin çeşitli efektif prosedürlerle özdeş hale geldiği çağımızdan çok önce yaşadığı için, kendisinin, günümüzdeki manasıyla, işlemsel zihin teorisini açıkça savunduğunu söyleyemeyiz.

Düşüncelerin Nedensel Tablosu

İşlemsel zihin teorisinin kalbinde düşüncelerin bir tür işlemleme olduğu ve bir işlemlemenin tanımı gereği temsiller arasındaki ilişkilere dair sistematik bir yasalar kümesi olduğu fikri yatar. Bu, zihinsel bir durumun (a mental state) ancak ve ancak (if and only if) temsil ettiği o spesifik şey ve söz konusu zihinsel durum arasında bir nedensellik ilişkisi varsa, o şeyi temsil edebileceği anlamına gelir. Kara bulutlar görüp “bulutlar yağmur demektir” şeklinde düşünmek, buna bir örnek olabilir. Çünkü bulutların ve yağmurun düşünceleri arasında bir korelasyon vardır. Bu kimi zaman doğal anlam olarak da adlandırılır. Tam tersi de geçerlidir, yani düşüncelerin nedenselliğinin farklı bir türü daha vardır ve bu da düşüncelerin doğal-dışı temsil edilmeleridir. Kırmızı bir trafik ışığı görüp de, kırmızı renginin “dur” demek olduğuna dair doğal hiçbir sebep yokken, “kırmızı dur demektir” şeklinde düşünmek bu duruma bir örnektir. . Bu durum doğal dillere ve onların temsil kabiliyetine benzer olarak icat edilmiş bir adettir.

Zihinsel Durumların Semantiği

İşlemsel zihin teorisi, zihnin sembolik bir operatör şeklinde çalıştığını ve zihinsel temsillerin sembolik temsiller olduklarını öne sürer. Dildeki anlamın, kelimelerin ve cümlelerin onları anlamla ilişkilendiren özellikleri olması gibi, zihinsel durumların semantiği de bu temsillerin anlamlarından müteşekkildir, yani düşünce dilinin kelimelerinin tanımlarıdır. Bu temel zihinsel durumlar tıpkı dildeki kelimelerin spesifik anlamlarının olması gibi (spesifik anlamlara sahip olabiliyorlarsa) daha karmaşık, daha önce hiç karşılaşılmadık, yeni zihinsel durumların (yani düşüncelerin), yaratılabileceği anlamına gelir. Tıpkı daha önce hiç karşılaşılmamış yeni cümlelerin, eğer ki cümleleri oluşturan temel yapıların anlamları biliniyorsa ve sentaktik olarak doğru şekilde kurulmuşlarsa, okunduklarında anlaşılabilmeleri gibi. Örneğin “Geçtiğimiz iki hafta boyunca her gün erik pudingi yedim.” cümlesinin bu halini çoğumuzun daha önce gördüğü şaibeli olsa da cümle sentaktik olarak doğru olduğundan ve parçalarının anlamları zaten bilindiğinden dolayı bu spesifik konfigürasyon rahatlıkla anlaşılabilir.

Eleştiri

İşlemsel zihin teorilerinde kullanılan fizikalist varsayımlara karşıt olarak bir dizi argüman öne sürülmüştür.

Dolaylı bir yoldan da olsa, işlemsel zihin teorisinin ilk eleştirilerinden bir tanesi filozof John Searle’den gelir. Çince Odası olarak bilinen düşünce deneyinde, Searle yapay zeka sistemlerinin yönelimsellik (intentionality) ve anlama (understanding) sahibi olduklarını ve bu sistemlerin insan zihnini incelemek için yeterli olduğu iddiasını çürütmeye çalışır.[6] Searle, odanın birinde, kapıdan iletilen ve üzerinde semboller bulunan bir parça kağıt haricinde dışarıdan herhangi biriyle herhangi bir şekilde iletişim kurma imkanı olmayan birini düşünmemizi ister . Kağıtla beraber odadaki kural kitapları tarafından ona sağlanan yönergeleri de kullanarak adamın ne olduklarını bilmediği bu sembollere yanıtlar vermesi gerekmektedir. Adam her ne kadar kural kitaplarını kullanarak gerekli sembollere gerekli karşılıkları yönergeler aracılığı ile bulsa da ne olduklarını bilmediği bu semboller aslında Çince ideogramlarıdır. Dolayısıyla tüm bu süreç, içerideki kişinin kural kitaplarndaki yönergeler sayesinde dışarıdaki birisiyle Çince bir diyalog gerçekleştirilmesini mümkün kılar. . Searle içerideki bu kişinin Çince anlamış sayılamayacağını, işlemsel zihin teorisinin de tıpkı bu durumda olduğu gibi sembolleri dekode edip çıktılar sağlayan bir zihin sunduğunu iddia eder.

Searle, işlemlemenin tam olarak ne olduğuna dair daha farklı sorgulamalarda da bulunmuştur:

Arka tarafımdaki bu duvar WordStar programını barındırıyor, çünkü WordStar’ın formel yapısına izomorfik olan moleküler bir hareket örüntüsüne sahip. Fakat eğer duvar WordStar’ı barındırabiliyorsa ve yeterince büyük bir duvarsa, o halde beyin tarafından barındırılan o program neyse onu dahi barındırabilecek demektir.[7]

Searle’ünki gibi itirazlar yetersizlik itirazı (insufficiency objections) olarak adlandırılabilir. Yetersizlik itirazları, i işlemlemenin zihnin çeşitli kapasitelerini karşılamak için yetersiz olduğunu iddia eder . Frank Jackson’ın bilgi argümanı gibi qualiadan yola çıkılan argümanlar, her ne kadar fizikalizmi ve spesifik olarak da tüm işlemsel teorileri hedef alsalar da  işlemsel zihin teorisine itirazlar olarak ele alınabilir.[8]

Doğrudan doğruya işlemsel zihin teorisine yöneltilen itirazlar da vardır.

Başta Putnam’ın kendisi, (özellikle bkz. Representation and Reality ve Renewing Philosophy’nin ilk kısmı) Searle’ün Çince odası argümanıyla ilgili olarak, dünya-kelime (world-word) referans ilişkisi, zihin-beden ilişkisine dair düşünceler de dahil olmak üzere bazı farklı sebeplerle işlemselciliğin önde giden karşıtlarından biri oldu. Searle’ün argümanının benzer olarak, fakat onunkinden daha genel bir şekilde, “insan zihninin işlemsel durumları (states) barındırıp barındıramayacağı, zihnin doğasına dair bir incelemeden tamamen bağımsızdır” iddiasını öne sürdü. Çünkü “her olağan açık sistem, her soyut sonlu otomatonu (finite automaton) barındırabilir”.[9] İşlemselciler, tam olarak neyin “barındırma” sayılabileceği hakkında çeşitli kriterler geliştirerek bu itirazlara yanıt verdiler.[10][11][12]

Roger Penrose ise insan zihninin, matematiksel detaylar açısından bilinebilir hesaplamalar (calculations) gerçekleştirmediğini iddia etmiştir. Bu, normal bir Turing-tam’ın (Turing complete) insan zihninin erişebildiği çeşitli matematiksel “doğrulara” erişemeyeceği anlamına geliyor.[13]

Öne Çıkan Araştırmacılar

  • Daniel Dennett çoklu taslaklar modelini (multiple drafts model) öne sürmüştür. Bu modelde bilinç lineer görünse de aslında beyindeki uzam ve zamana dağılmış halde, bulanık ve belirsizdir. Bilinç işlemlemedir ve bunun üzerinde ekstra bir adım veya süregiden işlemlemenin bilincine eriştiğin “Kartezyen bir tiyatro” yoktur.
  • Jerry Fodor inanç ve arzu gibi zihinsel durumların bireyler ve mental temsiller arasındaki ilişkiler olduğunu iddia etmiştir. Ona göre bu temsiller ancak zihindeki düşünce dili (Language of Thought) aracılığı ile açıklanabilir. Fodor bir tür işlevselciliğe (functionalism) başvurarak, düşüncenin ve diğer zihinsel süreçlerin başlıca olarak düşünce dilini oluşturan mental temsiller üzerinde gerçekleşen işlemlemelerden müteşekkil olduğunu iddia etmiştir. Geç dönem çalışmaların (Concepts ve The Elm ve the Expert), Fodor önceki işlemselci fikirlerini sorgulamış ve çeşitli açılardan değiştirerek oldukça farklı bir düşünce dili versiyonu geliştirmiştir (bkz LOT2).
  • David Marr bilişsel süreçlerin üç farklı betimleme seviyesine sahip olduğunu öne sürmüştür: İşlemsel seviye (bilişsel süreç tarafından işlemlenen, işlemsel problemi tanımlayan seviye); algoritmik seviye (işlemsel seviyede ortaya konan problemi işlemlemek için kullanılan algoritmanın bulunduğu seviye); implementasyonel seviye (algoritmik seviyedeki algoritmanın fiziksel olarak implemente edildiği seviye, biyolojik ya da elektronik olabilir) (Marr 1981).
  • Ulric Neisser 1967 yılında yayınlanan kitabında (Cognitive Psychology) “bilişsel psikoloji” terimini ortaya atmış kişidir ve bu kitabında Neisser insanları dinamik bilgi-işleme sistemleri olarak ele alır. Ona göre mental operasyonlar işlemsel bir perspektiften açıklanabilir.
  • Steven Pinker evrilmiş, insanda doğuştan itibaren bulunan bir “dil içgüdüsü”nden bahsetmiştir.
  • Hilary Putnam bilinci betimlemek için işlevselciliği öne sürmüştür. Buna göre, işlemlemenin beyinde mi, bilgisayarda mı gerçekleştiğinden bağımsız olarak, bilinçle eş olan şey işlemlemedir.
  • Georges Rey, Maryland Üniversitesi’nde bir profesör, Jerry Fodor’un temsili zihin teorisi üzerine kurarak, kendi işlemsel / temsili zihin teorisini ortaya atmıştır.

Ayrıca bakınız

Kaynakça

  1. ^ a b Piccinini, Gualtiero; Bahar, Sonya (2013). "Neural Computation and the Computational Theory of Cognition". Cognitive Science (İngilizce). 37 (3): 453-488. doi:10.1111/cogs.12012. ISSN 1551-6709. 
  2. ^ Putnam, Hilary, 1961. "Brains and Behavior", Block (1983) içinde yeniden basıldı, ayrıca bu konuda Putnam'ın diğer makaleleri için bkz. Putnam, Mathematics, Matter and Method (1979).
  3. ^ a b c d "The Computational Theory of Mind (Stanford Encyclopedia of Philosophy/Fall 2003 Edition)". plato.stanford.edu. 2 Aralık 2013 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 5 Eylül 2020. 
  4. ^ a b Steven Pinker. Boş Sayfa. Alfa Yayınları. 18 Eylül 2020 tarihinde kaynağından arşivlendi. 
  5. ^ Hobbes, Thomas "De Corpore"
  6. ^ Searle, John R. (Eylül 1980). "Minds, brains, and programs". Behavioral and Brain Sciences (İngilizce). 3 (3): 417-424. doi:10.1017/S0140525X00005756. ISSN 1469-1825. 20 Ekim 2016 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 5 Eylül 2020. 
  7. ^ Searle, J.R. (1992), The Rediscovery of the Mind
  8. ^ Jackson, Frank (1 Nisan 1982). "Epiphenomenal Qualia". The Philosophical Quarterly (İngilizce). 32 (127): 127-136. doi:10.2307/2960077. ISSN 0031-8094. 13 Ağustos 2020 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 5 Eylül 2020. 
  9. ^ Putnam, H. (1988), Representation and Reality
  10. ^ Chalmers, David J. (1 Eylül 1996). "Does a rock implement every finite-state automaton?". Synthese (İngilizce). 108 (3): 309-333. doi:10.1007/BF00413692. ISSN 1573-0964. 
  11. ^ Edelman, Shimon (1 Eylül 2008). "On the nature of minds, or: truth and consequences". Journal of Experimental & Theoretical Artificial Intelligence. 20 (3): 181-196. doi:10.1080/09528130802319086. ISSN 0952-813X. 
  12. ^ Blackmon, James (1 Şubat 2013). "Searle's Wall". Erkenntnis (İngilizce). 78 (1): 109-117. doi:10.1007/s10670-012-9405-4. ISSN 1572-8420. 
  13. ^ Roger Penrose, "Mathematical Intelligence," içinde Jean Khalfa, editor, What is Intelligence?, bölüm 5, syf 107-136. Cambridge University Press, Cambridge, United Kingdom, 1994

İlgili Araştırma Makaleleri

<span class="mw-page-title-main">Bilişsel bilim</span> zihin ve süreçleri hakkında disiplinlerarası bilimsel çalışma

Bilişsel bilim, zihin ve zekânın işleyişini ele alan, zeki sistemlerin dinamiklerini ve yapılarını araştıran disiplinler arası bir yaklaşımdır. Çok geniş bir alanı kapsamasından ötürü bilişsel bilim alanında çalışan araştırmacıların bilişsel psikoloji, dil bilimi, sinir bilimi, yapay zekâ, antropoloji ve felsefe gibi alanlarda temel bilgilere sahip olması beklenir.

<span class="mw-page-title-main">Zihin felsefesi</span> Zihnin doğasıyla ilgilenen felsefe dalı

Zihin felsefesi, zihin, zihinsel olaylar, zihinsel işlevler, zihinsel özellikler, bilinç ve bunların fiziksel bedenle, özellikle beyinle ilişkilerini inceleyen felsefenin bir alt araştırma koludur. Bedenin zihinle ilişkisi bakımından zihin-beden sorunu, zihnin doğası ve onun fiziksel bedenle ilişkili olup olmadığı gibi diğer sorunlara rağmen, zihin felsefesinin merkezinde yer alan bir sorun olarak görülmektedir.

Bilişsel psikoloji, düşünme, hissetme, öğrenme, anımsama, karar verme, dil, problem çözme ve yargılama gibi zihinsel süreçlerin en geniş anlamda incelenmesidir. Yani bilişsel psikologlar insanların bilgiyi anlama, saklama ve bilincine geri getirmeleriyle ilgilenirler. Bilişsel psikologlar zihinsel süreçlerin incelenebileceğine ve incelenmesi gerektiğine inanırlar. Her ne kadar bilişsel süreçler doğrudan gözlenemeseler de, davranışlar gözlenebilir ve bu davranışların altında yatan bilişsel süreçler hakkında çıkarımlar yapılabilir.

<span class="mw-page-title-main">John Searle</span> Amerikalı filozof

John Rogers Searle Kaliforniya Üniversitesi, Berkeley'de Slusser profesörü olarak görev yapan Amerikalı felsefecidir. 31 Temmuz 1932 Colorado, Denver doğumlu John Rogers Searle Amerikalı bir filozoftur. İlgilendiği esas alanlar; dil felsefesi, aklın felsefesi ve metafiziğin alanlarıdır. Kaliforniya'daki Berkeley Üniversitesi'nde profesör olarak çalıştı. Üniversitenin cinsel taciz politikasını ihlal ettiği tespit edildiği için 2019 yılında görevine son verildi.

Zihin teorisi diğerlerinin bilgi, duygu, inanç, niyet ve zihinsel durumlarını anlama becerisidir. Başlangıçta şempanzelerin zihinsel durumlardan çıkarım yapmaları için kullanılsa da bugün genel olarak insanlar için kullanılmaktadır.

Berim, bilgi işlemlemesi ile ilgili genel bir terimdir. Çoğunlukla sayısal veri işlemlemesi için kullanılsa da, en dar anlamıyla hesaplama ile, insan düşünmesine (bilişim) kadar uzanan olgular için kullanılan bir kavramdır. Berim, iyi tanımlanmış bir modeldir ve bir algoritma, protokol, ağ topolojisi, vb. şekilde ifade edilebilir. Berim, ayrıca bilgisayar biliminin bir ana konusudur; berimsel yolla neyin yapılabileceğini veya yapılamayacağını araştırır.

Belirimcilik, özellikle bilinç ve zihin felsefesinde indirgemecilikle yer yer tezat oluşturan belirme nosyonuna duyulan inanç. Bir sistemin bir özelliği sistemin diğer özelliklerinin etkileşimi sonucu yeni bir sonuç veriyorsa bu beklenmedik ve diğerlerinden farkı özellik belirim olarak adlandırılır. Beliren özellikler özdeş, birbirine indirgenebilir veya diğer özelliklerden çıkarsanabilir değildir. Bu bağlamsızlık durumunu açıklığa kavuşturabilmek için belirmenin farklı varyasyonları öne sürülmektedir. 

Zihinsel imge, dış dünyanın kişinin zihnindeki temsilidir Çoğu durumda, bazı cisim, olay veya manzarayı algılarken yaşadığımız deneyime ciddi anlamda benzer ancak bahsi geçen ilgili cisim, olay veya manzara gerçekte duyularımızda var olmadığı zaman gerçekleşir. Bazı zamanlarda, özellikle uykuya dalmak ve uyanma (hipnopompik) zamanında, zihinsel imgeleme, hızlı, hayali görünüşlere ait olan istemsiz karakteriyle, algıya meydan okur ve sürekli değişen bir alan sunar. Bu alanda herhangi bağımsız bir cisim seçilemez.

Otopoietik sosyal sistemler teorisi, Niklas Luhmann kendi toplum teorisinde, herhangi bir devrimci tasarıya adanmamış olmakla birlikte devrimci olan bir içerik bulur; ona göre onun toplum teorisi böyle bir iddiayı taşımamakla birlikte kapitalizm tenkidine dayalı birçok eleştirel kuramdan daha devrimci olarak ortaya çıkmaktadır.

<span class="mw-page-title-main">Zihin-beden düalizmi</span> Zihin ve bedenin ayrı olduğunu savunan felsefi düşünce

Zihin felsefesinde, Zihin-beden düalizmi, zihinsel işlevlerin fiziksel olmadığı ya da zihin ve bedenin ayrılabilir olduğu görüşüdür. Buradan hareketle, zihin-madde ilişkisi ve özne-nesne ilişkisi hakkında bazı görüşler öne sürer. Zihin-beden problemi konusunda fizikalizm ve enaktivizm ile karşıtlık gösterir.

<span class="mw-page-title-main">Çince odası</span> Bilgisayarın anlama kabiliyetini gösteremeyeceğini sorgulayan bir düşünce deneyi

Çince Odası Argümanı, dijital bir bilgisayarın –ne kadar zeki ya da insansı davranışlar sergilerse sergilesin– bir “zihne”, “anlayışa” ya da “bilince” sahip olamayacağını savunur. Filozof John Searle tarafından “Minds, Brains, and Programs” adlı makalesinde öne sürülen bu argüman ilk kez 1980 yılında Behavioral and Brain Sciences dergisinde yayınlanmıştır. Çince Odası olarak bilinen düşünce deneyinin merkezini oluşturduğu argüman, yayınlandığı günden itibaren oldukça tartışılmıştır.

Zihin felsefesinde, bilişsel psikolojide, sinirbilimde ve bilişsel bilimde zihinsel temsil, dış gerçekliği temsil eden varsayımsal bir içsel-bilişsel semboldür. Başka bir deyişle de "belirli varlıkları veya bilgi türlerini açık bir şekilde işlemek için resmi bir sistem ve sistemin bunu nasıl yaptığına dair bir spesifikasyon" sembolünü kullanan zihinsel bir süreçtir. Zihinsel temsil, gerçekte duyularla mevcut olmayan şeylerin zihinsel imgesidir. Çağdaş felsefede, özellikle zihin felsefesi ve ontoloji gibi metafizik alanlarında, zihinsel temsil, fikirlerin ve kavramların doğasını açıklamanın ve tanımlamanın yaygın yollarından biridir.

Bedenlenmiş biliş, bilişin birçok özelliğinin, organizmanın bedeninin çeşitli yönleri tarafından şekillendirildiğini ifade eden teoridir. Bilişin özellikleri, kavramlar ve kategoriler gibi üst düzey zihinsel yapılarla ve bilişsel görevlerde gözlenen performansla ilişkilidir. Bedenin çeşitli yönleri ise; motor sistem, algı, beden-çevre etkileşimi ve organizmanın yapısında yerleşik olan dünya hakkındaki varsayımlara işaret eder.

<span class="mw-page-title-main">Yapay zeka felsefesi</span> Overview of the philosophy of artificial intelligence

Yapay zeka felsefesi, yapay zekayı ve yapay zekanın, etik, bilinç, epistemoloji ve özgür irade bilgi ve anlayışı üzerindeki etkilerini araştıran teknoloji felsefesinin bir dalıdır. Ayrıca teknoloji, yapay hayvanların veya yapay insanların yaratılmasıyla ilgilidir, bu nedenle disiplin, filozoflar için oldukça ilgi çekicidir. Bu faktörler yapay zeka felsefesinin ortaya çıkmasına katkıda bulunmuştur. Bazı akademisyenler, AI topluluğunun felsefeyi reddetmesinin zararlı olduğunu savunur.

Zihinsel nedensellik sorunu, zihin felsefesinde kavramsal bir meseledir. Kısaca bu sorun, kasıtlı olarak oluşturulan düşüncelerin veya kasıtlı zihinsel durumların, kasıtlı eylemlerin nedenleri olduğu sağduyusunu nasıl açıklayacağımızdır. Sorun, nedensel dışlama sorunu, anormallik sorunu ve dışsalcılık sorunu dahil olmak üzere birkaç farklı alt-soruna bölünür. Ancak felsefi literatürde en çok dikkat çeken alt-sorun, tartışmasız dışlama sorunudur.

İkili kodlama Teorisi, Bir biliş teorisi olan ikili kodlama teorisi Western Ontario Üniversitesinden Allan Paivio tarafından 1971 yılında öne sürülmüştür. Bu teoriyi geliştirirken Paivio zihinsel imaj oluşumunun öğrenmeye yardımcı olduğu fikrini kullanmıştır. Paivio’ya göre, bir kişinin öğrenilen materyalin derinine inmesinin iki yolu vardır: sözlü bağlantılar ve imaj. İkili kodlama teorisi duyusal imajın ve sözlü bilginin her ikisinin de bilgiyi temsil etmek için kullanıldığını varsayıyor. İmaj ve sözlü bilgi farklı şekillerde, her kanalda işlenen bilgi için ayrı temsiller yaratarak insan zihninde farklı kanallar yoluyla işleniyor. Bu temsilleri karşılayan zihinsel kodlar, doğrultusunda hareket edilebilecek, saklanabilecek ve daha sonra kullanılmak üzere erişilebilecek gelen bilgiyi düzenlemek için kullanılır. Hem imaj hem sözlü kodlar bilgiyi hatırlamada kullanılabilir. Örneğin, bir kişi “köpek” uyarıcı konseptini hem “köpek” kelimesi, hem de bir köpeğin imajı olarak kodluyor. Uyarıcının hatırlanması istediğinde kişi kelimeye ve imaja ayrı olarak ya da aynı zamanda erişebilir. Kelime hatırlandığında köpek imajı kaybolmamış olup hala başka bir zamanda erişilebilir olur. Bir uyarıcıyı iki farklı şekilde kodlama becerisi o öğeyi hatırlama ihtimalini sadece bir şekilde kodlanmış olmasına kıyasla artırır.

Psikolojide bilişselcilik, 1950'lerde itibar kazanan zihni anlamak için teorik bir çerçevedir. Akım, bilişselcilerin bilişi açıklamayı ihmal ettiğini söylediği davranışçılığa bir yanıttır. Bilişsel psikoloji, adını bilme ve bilgiye atıfta bulunan Latince cognoscere'den almıştır, bu nedenle bilişsel psikoloji, kısmen düşünce ve problem çözme araştırmalarının önceki geleneklerinden türetilen bir bilgi işleme psikolojisidir.

Nörobilimde henüz çözülmemiş problemler mevcut, ancak bu sorunlardan bazılarının varsayılan bir çözümü destekleyen kanıtları mevcut olmakla birlikte bu alan hızla gelişimini sürdürüyor. Böyle bir listeye ait olabilecek şeyi numaralandırmak bile çok büyük bir problem. Yine de, bu sorunlar şunladır:

Diğer zihinler problemi, felsefi bir problem olup geleneksel olarak epistemolojik bir soru olarak ifade edilmektedir: Sadece başkalarının davranışlarını gözlemleyebildiğime göre, başkalarının zihinleri olduğunu nasıl bilebilirim? Sorun, diğer zihinlere ilişkin bilginin her zaman dolaylı yoldan elde edilmesidir. Diğer zihinler problemi, insanların doğuştan gelen ayna nöronları, bir zihin teorisi mekanizması veya üstü kapalı bir teori tarafından desteklenen başkalarının zihinsel durumlarını kendiliğinden çıkarma yeteneği olan bir "zihin teorisine" sahip olmaları nedeniyle sosyal etkileşimleri olumsuz etkilememektedir. Davranışın bilişten doğduğu ve bunun da bilinç ve beyin gerektirdiğine dair kanıtlar da giderek artmaktadır.

<span class="mw-page-title-main">Zihin-beden problemi</span>

Zihin-beden problemi, insan zihni ile bedeni arasındaki düşünce ve bilinç ilişkileri hakkındaki felsefi bir problemdir.