II. Dünya Savaşı, 1939'dan 1945'e kadar süren küresel savaştır. Savaşa dönemin büyük güçleri ve dünya ülkelerinin büyük çoğunluğu katıldı, Müttefikler ve Mihver olmak üzere iki karşıt askerî ittifak kuruldu. 30'dan fazla ülkeden gelen 100 milyondan fazla personelin doğrudan katıldığı bu topyekûn savaşta, savaşın büyük tarafları tüm ekonomik, endüstriyel ve bilimsel kapasitelerini savaş için seferber ettiler. 70 ila 85 milyon ölümle sonuçlanan II. Dünya Savaşı, insanlık tarihindeki en ölümcül savaştı ve savaş boyunca askerî personelden daha çok sivil kayıp verildi. Milyonlarca insan soykırımdan, planlanmış açlık ölümlerinden, katliamlardan ve hastalıklardan öldü. Tanklar, zırhlı araçlar, savaş uçakları, stratejik bombardımanlar, uçak gemileri, radar ve sonar, nükleer silahların geliştirilmesi ve roketler gibi birçok savaş teknolojisi savaşta önemli rol oynadı.
Josef Stalin, Gürcü asıllı Sovyet devlet adamı ve Sovyetler Birliği Komünist Partisi Genel Sekreteri (1922-1953). Sovyetler Birliği'ni 1924'ten ölümüne kadar diktatörlük rejimi ile yönetti. Stalin; Sovyetler Birliği'ni endüstriyel ve askerî bir süper güce dönüştürdü, fakat bunu gerçekleştirirken totaliter politikalar uyguladı ve milyonlarca Sovyet vatandaşı diktatörlüğü sırasında hayatını kaybetti. Stalin döneminde; 3 ila 20 milyon arasında insan çalışma kampları, zorunlu kolektivizasyon, kıtlık ve yargısız infazlardan dolayı ölmüştür.
Barbarossa Harekâtı, Alman Silahlı Kuvvetleri'nin 22 Haziran 1941 günü başlayan Sovyetler Birliği'nin işgali harekâtına Alman kaynaklarında verilmiş olan kapalı addır. Aynı zamanda II. Dünya Savaşı'nın Doğu Cephesi'ni açan harekâttır. Tarihin en geniş çaplı askerî harekâtı olarak nitelendirilir.
Münih Antlaşması, Birleşik Krallık, Fransa, İtalya ve Almanya arasında yapılan ve Çekoslovakya'nın Südet bölgesinin Almanya'ya verilmesini öngören 29 Eylül 1938 tarihli antlaşmadır.
Mihver Devletleri, II. Dünya Savaşı'nda Müttefik Devletler bloğuna karşı temel olarak Almanya, İtalya ve Japonya'nın, bunun dışında Macaristan, Romanya, Bulgaristan, Finlandiya, Bağımsız Hırvatistan Devleti, Vichy Fransası, Arnavutluk, Habeşistan, Mançukuo, Tayland, Burmanya ve Irak'ın oluşturduğu blok. Ayrıca İran Şahı Rıza Pehlevi Almanya'dan yana tavır almış, İspanya ise Mihver güçlerin bir taraftarı olarak kalmıştır.
Sovyetler Birliği'nin askerî tarihi Kızıl Ordu ve Sovyetler Birliği Silahlı Kuvvetlerinin askerî tarihini kapsar. Bolşeviklerin iktidara geldiği 1917 Ekim Devrimini izleyen günlerde başlar. Yeni hükûmet Rus İç Savaşı'nda değişik rakipleriyle başa çıkabilmek amacıyla Kızıl Ordu'yu kurdu. 1939'da Mançukuo ile Moğolistan arasındaki sınır anlaşmazlığında Moğolistan'ı destekleyerek Halhin Gol Muharebesi'nde Mançukuo'yu sahiplenen Japonya ile çarpıştı. Molotov-Ribbentrop paktıyla Nazi Almanyası ile anlaşarak Polonya'nın doğu illerine saldırdı ve kuvvetlerini konuşlandırdı. Baltık Devletleri'ni, Romanya'dan Besarabya ve Kuzey Bukovina'yı ilhak etti. 1939-1940'ta Finlandiya'yı işgal etti. II. Dünya Savaşı'nda Nazi Almanyası'nı yenilgiye uğratan ana askerî kuvvet Kızıl Ordu'ydu. Savaştan sonra Almanya'nın doğu yarısı ile Orta ve Doğu Avrupa'daki birçok ülkeyi işgal etti, bunlar daha sonra Doğu Bloğu'nun uydu devletleri olmuşlardır.
Joachim von Ribbentrop, Nazi Almanyası Dışişleri Bakanı ve diplomat.
Uranüs Harekâtı II. Dünya Savaşı'nın Doğu Cephesi'nde Rumen 3. Ordusu, 4. Ordusu, Alman 6. Ordu ile 4. Panzer Ordusu'ndan bazı birliklerin Stalingrad ve batısında kuşatılmasıyla sonuçlanan bir Sovyet stratejik taarruzunun kapalı adıdır. Harekât, Stalingrad Muharebesi'nin son evrelerinde, Stalingrad ve civarındaki Mihver kuvvetleri imha etmeyi amaçlamıştır. Harekâta ilişkin planlar 1942 yılının Eylül ayı ortaları gibi erken bir tarihte oluşturulmaya başlanmıştı. Esas olarak Kafkasya'daki Mihver kuvvetlerini ve Stalingrad'a taarruz durumundaki B Ordular Grubu'nu kuşatmayı ve imha etmeyi, eş zamanlı olarak planlıyordu. Kızıl Ordu, Alman kuvvetlerinin Stalingrad içindeki yırtıcı çatışmalara çekmiş, zaman kazanmak için toprak vermiş, inatçı bir savunma sürdürerek bu kuvvetlerin gücünü zayıflatmış ve moral olarak yıpratmıştır. Öte yandan Mihver kanatlarının savunması, zayıf donanımlı ve fazlasıyla yayılmış Macar, Rumen ve İtalyan birlikleri tarafından tutulmaktaydı. Kızıl Ordu taarruzu da Rumen kuvvetlerin cephesi üzerinden yapılmıştır. Ayrıca bu birliklerin, Kızıl Ordu taarruzlarını göğüslemeyi sağlayacak ağır silahları yoktu ya da yetersizdi.
Alman-Sovyet Saldırmazlık Paktı veya Molotov - Ribbentrop Paktı, Nazi Almanyası ile Sovyetler Birliği arasında Doğu Avrupa'yı aralarında paylaşan bir saldırmazlık paktıydı. Pakt 23 Ağustos 1939'da Moskova'da Almanya Dışişleri Bakanı Joachim von Ribbentrop ve Sovyet Dışişleri Bakanı Vyaçeslav Molotov tarafından imzalandı ve resmi olarak Almanya ile Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği Arasında Saldırmazlık Antlaşması olarak biliniyordu. Gayri resmi olarak; Hitler-Stalin Paktı, Nazi-Sovyet Paktı veya Nazi-Sovyet İttifakı olarak da anıldı.
Vyaçeslav Mihayloviç Molotov (Rusça: Вячеслав Михайлович Молотов, II. Dünya Savaşı sırasında Stalin ile birlikte görev yapmış Sovyetler Birliği dışişleri bakanı. Alman Dışişleri Bakanı Ribbentrop ile Molotov Ribbentrop Paktı'nı imzaladı. 1920'lerde Stalin ile beraber hızla yükseldi ve 1950'lerde Nikita Kruşçev'in yükselişiyle siyasetten çekilmek zorunda kaldı.
Sovyet - Japon Tarafsızlık Anlaşması , Japon - Sovyet Saldırmazlık Anlaşması olarak da bilinir. Anlaşma Sovyetler Birliği ve Japon İmparatorluğu arasında Sovyet - Japon Sınır Savaşı (1939)'ndan iki yıl sonra 13 Nisan 1941'de imzalanmıştır.
Türk Boğazları krizi, Soğuk Savaş sırasında Türkiye ile Sovyetler Birliği arasındaki kısa süreli bölgesel krizdir. Türkiye, II. Dünya Savaşı'nın sonuna kadar tarafsızlığını korumayı başarmıştı. Sovyet hükûmeti tarafından Türk hükûmetine, Rus nakliye gemilerinin Karadeniz'i Akdeniz'e bağlayan Türk Boğazları'ndan serbestçe geçebilmesi için baskı yapılmaya başlandı. Türk hükûmetinin, Sovyetler Birliği'nin taleplerini kesin bir dille reddetmesi, bölgedeki tansiyonu arttırarak, krizi bir güç gösterisine dönüştürdü. Bu olay, daha sonra Truman Doktrini'nin ortaya çıkmasına belirleyici bir faktör olarak hizmet etti. Bu kriz Türkiye'nin yüzünü tamamen Batı'ya, yani Amerika Birleşik Devletleri ve NATO'ya döndürmesine neden oldu. Bu tarz olaylar Türkiye'nin günümüzde dünya üzerindeki gücünü pekiştirdi.
Tahran Konferansı, 28 Kasım - 1 Aralık 1943 tarihleri arasında, Müttefik liderler, Joseph Stalin, Franklin D. Roosevelt ve Winston Churchill katılımıyla, SSCB'nin Tahran Büyükelçiliği'nde gerçekleşen ve o ana dek ilk kez tüm Müttefik liderlerin katıldığı bir strateji toplantısı idi. 22-26 Kasım 1943 tarihlerinde yapılan Kahire Konferansı'ndan hemen sonra yapılan bu liderler zirvesini, 1945 yılında yapılan Yalta Konferansı ve Potsdam Konferansları takip etti. Üç lider, toplantıya ajandalarındaki farklı gündemlerle başlamış olmakla birlikte, Nazi Almanyası'na karşı yeni bir cephe açılması konusunda oy birliği ile aldıkları bir kararla toplantıyı sonlandırdılar. Müttefiklerin Türkiye ve İran'la olan ilişkileri, Yugoslavya'daki operasyon, Japonya'nın durumu ve savaştan sonra yapılacaklar, Konferans'ta ele alınan diğer konulardı. İran'ın bağımsızlığının, müttefiklerin üç büyük üyesince tanındığına dair ayrı bir protokol de imza altına alındı.
1941 öncesi Almanya-SSCB ilişkileri, 1941 yılında karşı saflarda savaşa girmeden önceki Alman Weimar Cumhuriyeti ile Sovyetler Birliği arasındaki diplomatik ilişkilerdir. İki devlet arasındaki ilişkiler, I. Dünya Savaşı'ndan sonra, Almanya tarafından dikte edilen ve Sovyetler ile Almanya arasındaki düşmanlıkları sona erdiren, 3 Mart 1918 tarihinde imzalanan Brest Litovsk Barış Antlaşması ile başladı.
Letonya'daki Yahudilerin tarihi, 1571'de Piltene'de kurulan ilk Yahudi kolonisine dayanıyor. Yahudiler, Letonya'nın nüfusunu azaltan Büyük Kuzey Savaşı'na (1700-1721) kadar Letonya'nın gelişimine katkıda bulundular. Yahudi cemaati, esas olarak Prusya'dan gelen bir akın yoluyla 18. yüzyılda yeniden oluştu ve Letonya'nın ekonomik yaşamında temel bir rol oynamaya başladılar.
İtalya-Sovyet Paktı olarak da bilinen İtalya ile Sovyetler Birliği arasında Dostluk, Tarafsızlık ve Saldırmazlık Paktı, Sovyetler Birliği ile İtalya arasındaki bir diplomatik anlaşma idi. 2 Eylül 1933'te imzalanan anlaşma İtalya'nın İkinci Dünya Savaşı sırasında Sovyetler Birliği'ne savaş ilan ettiği 22 Haziran 1941'e kadar yürürlükte kaldı. Pakt daha önceki ekonomik ilişkilerin daha da geliştirilmesi anlamına geliyor, Balkanlar'da güvenliği sağlamayı amaçlıyor ve iki tarafta Almanya'nın niyetlerinden bir süre şüphe duyulmasından kaynaklanıyordu.
Buzkıran, Rus yazar Viktor Suvorov'un 1988 yılında yayınlanan askerî tarih kitabıdır. Suvorov, Josef Stalin'in uzun yıllar boyunca Avrupa'nın fethini planladığını ve bu planı başlatmak için 1941 yazının sonunda Nazi Almanyası'na sürpriz bir saldırı düzenlemeye hazırlandığını savunmuştur. Barbarossa Harekâtı'nın Adolf Hitler'in önleyici bir saldırısı olduğunu ve bu iddiayı o dönemde Nazi liderinin kendisinin de dile getirdiğini söyledi. 1990'lardan ve Sovyetler Birliği'nin dağılmasından bu yana, bu teori bazı eski Sovyet ve Orta Avrupa ülkelerindeki tarihçiler arasında bir miktar destek görmüştür, ancak Batılı akademisyenler kanıt ve belge eksikliği nedeniyle Suvorov'un iddialarını eleştirmişlerdir.
Alman-Sovyet Sınır ve Dostluk Antlaşması, 23 Ağustos 1939 tarihli Molotof-Ribbentrop Paktı'nın ikinci ek protokolüydü. 28 Eylül 1939'da Nazi Almanyası ve Sovyetler Birliği tarafından egemen Polonya'nın ortak işgali ve işgalinden sonra değiştirilen gizli bir maddeydi. Joseph Stalin'in huzurunda sırasıyla Almanya ve Sovyetler Birliği'nin dışişleri bakanları Joachim von Ribbentrop ve Vyacheslav Molotov tarafından imzalandı. İlk antlaşmanın yerini alan protokolün yalnızca küçük bir kısmı kamuoyuna duyurulurken, Nazi Almanyası ve Sovyetler Birliği'nin etki alanları gizli kaldı. Pakt'ın üçüncü gizli protokolü, 10 Ocak 1941'de Friedrich-Werner Graf von der Schulenburg ve Molotov tarafından imzalandı; burada Almanya, Barbarossa Harekatı'ndan yalnızca birkaç ay önce, Litvanya'nın bazı kısımları üzerindeki iddialarından vazgeçti..
Bu, 20. yüzyılın ikinci küresel savaşı olan II. Dünya Savaşı'nın ilk tam yılı olan 1940'ta meydana gelen olayların bir zaman çizelgesidir.
Pike Operasyonu, İngiliz Havacı Korgeneral John Cotesworth Slessor tarafından Müttefik Devletler ittifakı için hazırlanan SSCB'ye karşı planlanan stratejik bir bombalama planıydı. İkinci Dünya Savaşında Sovyetler Birliği'nin tarafsız bir politika izlemesine rağmen, İkinci Dünya Savaşı'nın ilk iki yılında İngilizler ve Fransızlar, Molotov-Ribbentrop Paktı'nın Stalin'i Hitler'in suç ortağı haline getirdiğine karar verdiler. Plan, Sovyetler Birliği ekonomisinin çökmesine ve Almanya'nın Sovyet kaynaklarından mahrum kalmasına yol açmak için Sovyet petrol endüstrisini yok etmeyi amaçlıyordu. Pike Operasyonu, büyük bir Alman petrol kaynağını ortadan kaldırmak için Sovyet Azerbaycan'ının başkenti Bakü'yü bombalamak için İngiltere ve Fransa tarafından geliştirilen bir plandı. Molotov-Ribbentrop Paktı olarak bilinen Alman-Sovyet saldırmazlık paktındaki anlaşmalardan biri 900.000 ton Sovyet petrolünün Almanlara zaman geçtikçe artan seviyelerde teslim edilmesine dayanıyordu. Sovyetlerin Almanlara petrol arzı, Müttefiklerin Sovyetler Birliği'ni propaganda konusunda Almanya'nın müttefiki olarak göstermelerine yol açtı. Fosil yakıtlardan beslenen Mekanize Alman ordusu, devamlılıklarını sağlamak için yüksek miktarlarda fosil yakıta ihtiyaç duyuyordu ve Sovyet, özellikle de Azeri petrolü olmadan bunu başaramayacaklardı. Müttefikler, Alman ordusunu kaynaklardan yoksun bırakarak Fransa'ya giden Yıldırım Harekâtı(Blitzkrieg) saldırısını durdurmayı umdular. Çünkü çoğunluğu Mekanize birliklerden oluşan Alman ordusu fosil yakıt bulamaması felç kalacaktı. Bakü, Sovyetler Birliği'ne petrolünün %80'ini sağlamaktaydı: bombalama Kızıl Ordu'yu ciddi şekilde zayıflatacak, hatta muhtemelen Nazilerin Rusya'yı işgali sırasında Almanlara boyun eğmeye zorlayacaktı. Pike Operasyonu, Almanların Fransa'yı hızlı bir şekilde işgal etmesi ve bir Alman-Sovyet ittifakı tehdidi nedeniyle iptal edildi.