Bilinç, genel olarak, insanda farkındalığın, duygunun, algının ve bilginin merkezi olarak kabul edilen yetidir. Zihnin kendi içeriklerinin farkında olduğu, içebakış yoluyla bilinen, duyumları, algıları ve anıları ihtiva eden bölümüdür.
- Kişinin kendisine, yaşantılarına, çevresine, öteki kişilere, bir bütün olarak içinde yaşadığı dünyaya ilişkin farkındalığı, yaşanan deneyimlerden kendiliğinden doğan kendinin farkında olma görüngüsü;
- Öznenin duygularına, algılarına, bilgilerine ve kavrayışlarına bağlı olarak kendini anlama, tanıma ya da bilme yetisi;
- Bilme edimi ile bilinen içerik arasındaki ilişkiyi her ikisini de içerecek biçimde bir üst düzeyde kurabilme becerisi;
- Acı çekme, isteme, bekleme, düş kırıklığına uğrama, korkma gibi belli bir nesnesi bulunan bütün “geçişli” yaşama edimlerini olanaklı kılan ana ilke;
- Düşünen öznenin kendisine dönerek, kendisini kendi düşünceleri ile kavraması, kendisine bir başkası olarak dışarıdan bakabilmesi durumu;
- “İçebakış” yoluyla zihnin kendi deneyimlerinin gerçekliğini kavrama edimi;
- Zihinsel yaşamın geçmiş duyumları, algıları, bilgileri bellekte tutma yeteneği;
- Kişinin kendi içinde yaşadıklarına ya da dışarıda olup bitenlere yönelik incelmiş sezgisi, bütün yaşadıklarına ilişkin genel görüşü;
- Üzüntü, sevinç, hüzün gibi tek tek yaşantı durumlarına ilişkin kendilik izlenimleri, şeylerin kişiye nasıl göründüğüne yönelik görüngübilimsel yaşantılar bütünü.
Anı, edebiyatta kişisel yaşantının bütününü veya belli bölümlerini kapsayan, bu dönemlerdeki gözlemleri dile getirmek amacıyla yazılmış metinlerdir. Otobiyografi ile karıştırılabilen anı, ondan dışsal olaylara verdiği önem ile ayrılır. Anıda kişisel yaşam izlenimlerinin yanı sıra bu izlenimlerin dış boyutları da geniş olarak yer alır. Otobiyografide yazar öncelikle kendilerini konu edinirken anı yazarları çoğunlukla çeşitli tarihsel olaylarda rol oynamış veya bu olayların yakın gözlemcisi olmuş kişilerdir.
Ahlak ya da sağtöre, kelimenin en dar anlamıyla, neyin doğru veya yanlış sayıldığı anlamına gelir. Terim genellikle kültürel, dinî, dünyevi ve felsefi topluluklar tarafından, insanların çeşitli davranışlarının yanlış veya doğru oluşunu belirleyen bir yargı ve ilkeler sistemi kavramı ve/veya inancı için kullanılır. Ahlak, kelimesinin etimolojik kökeninin Arapça “hulk” ; ” sözcüğüne dayandığı bilinir.
Georg Wilhelm Friedrich Hegel, Alman filozof.
Bilginin nesnel olarak varolabildiği düşüncesinden ileri gelen kavramlaştırma. Felsefe tarihi içerisinde her farklı felsefe okulu ya da eğilimi, bu düşünceyi bir şekilde ele almış ve genelde de kendi felsefi konumunu bu bilginin olanaklılık zemini olarak ileri sürmüştür. Buna göre, nesnel bilgi, öteki nesnel-olmayan bilgilerden ayrı olarak, her tür öznellikten, yani özneye ait her tür yargı ve hükümden ayrılmış, arındırılmış, nesnelliğin ya da başka bir deyişle gerçekliğin saf bir bilgisi olarak ortaya konulmuş bir bilgidir. Pozitivizm ve ampirizm okullarında bu yaklaşım en katı haliyle görülür.
Nesnellik, yaygın olarak her tür öznel etki ve ögelerden bağımsız olabilme durumunu ifade etmek için kullanılan bir terimdir. Nesnel bilginin temellendirilmesinde ileri sürülen argümanları şekilde burada da geçerlidir. Nesnellikten kastedilen, özneden kesin bir şekilde bağımsızlıktır, daha doğru bir deyişle öznenin birebir nesnenin kendisine uygunluğudur. bunun nasıl olabildiği, kuramsal düzlemde açık değildir; dolayısıyla da bu haliyle nesnellik bir varsayımdan ibarettir. Örneğin resimde çizgi tekniği kullanılması.
Önyargı ya da ön yargı, bir kimse veya bir şeyle ilgili olarak belirli şart, olay ve görüntülere dayanarak önceden edinilmiş olumlu veya olumsuz yargı, peşin yargı, peşin hüküm, peşin fikir.
Georg Lukács, Batı Marksizminin ünlü isimlerinden Macar Marksist filozof ve edebiyat bilimcisidir. Marksizmi Hegelci anlamda yeniden değerlendirmiş ve geliştirmiştir. Ernst Bloch, Antonio Gramsci, Karl Korsch ile birlikte Lukacs, 20. yüzyılın ilk yarısında, Marksist felsefe ve Marksist teorinin yeniden oluşturulmasında en önemli isimlerden biri olmuştur.
Olanak, gündelik dilde imkân ve olabilirlik olarak kullanılan bir felsefe kategorisidir. Felsefe kategorisi olarak bir şeyin olabilir oluşunu niteler. Nesnel ve öznel boyutlarda anlam katmanlarına sahiptir. Nesnel anlamda olanak, bir şeyin belirli koşullar altında ya da içinde gerçek olabilme durumunu belirtir. Öznel anlamda ise, belirli varsayımlara dayanarak varolacağı ya da gerçekleşeceği düşünülen şeyi belirtir.
Varlık, felsefenin temel kavramlarından birisidir. Var olan ya da var olduğu söylenen şey, varlık kavramının içeriğini oluşturur. İlk olarak Elea Okulu'nun öncüsü Parmanides tarafından kullanıldığı sanılmaktadır. Farklı felsefe okullarında ya da akımlarında farklı anlam katmanların ele alınmakta ve tanımlanmaktadır. Öznel ve nesnel varlık tanımları söz konusudur ve bu varlık kavramı özellikle varlık teorisinde (ontolojide) temel bir rol oynar. Var olanın varoluşu durumu, ancak var olan şeylerle varlık arasında bir ayrım söz konusudur. Varlık var olanların her birinde mevcut olan niteliktir bir anlamda. Aristoteles varlığı var olanların içerisindeki özdeş olan nitelikler olarak belirtir. Bütün olanların genel kavramı. Gerçek varlık ve düşünsel varlık olarak iki ayrı şekilde belirtilir. Gerçek varlık varoluş olarak belirtilirken, düşünsel varlık öz olarak belirtilmektedir.
Değer kavramı, öncelikle genel anlamda kişinin nesne ile ilişkisinden doğan nitelik olarak anlaşılır. Bu anlamda değer öznel bir görüş açısından değerlendirilir. Dolayısıyla değer kişiden kişiye değişebilmekte, farklı türde değer düzeyleri ortaya konulabilmektedir. Değerin bir başka ya da ikinci bir anlamı ise, kişinin kendi kişiselliğinin dışında, yani insanın deneyimlerinin dışında kendi başına var olan kendinde bir nitelik olarak anlaşılır. Max Scheler ve Nicolai Hartman'da bu yönde bir görüş görülür. Buna göre değerler, biçimsel yönden ve içeriksel yönden olmak üzere ikiye ayrılırlar. Sonra bu alanlar da kendi alt bölümlerine ayrılabilirler. Değer kavramı hem nesne alanında hem de mantıksal alanda, ahlaksal alanda ve estetik alanda ortaya çıkar. Değerleri felsefenin ana konusu yapan ve ayrıca değerlerin incelenmesini hedefleyen felsefe eğilimi de söz konusudur ve değer felsefesi olarak adlandırılır.
Görecilik ya da rölativizm, felsefe tarihinde sürekli gündemde yer almış olan bir yönelim biçimidir. Felsefenin alt bölümlerinden epistemoloji ve etik alanlarında göreceli yaklaşımlar özellikle etkili olmuştur. Bilgi anlayışında mutlak ve nesnel gerçek anlayışından ayrılır, bilginin kesinliğinden ve genel geçerliliğinden şüphe eder. Bütün bilgilerin göreli olduğu önermesi bu akımın başlıca argümanıdır. Etikte ise görecilik mutlak ahlaki değerlerin varlığını ve olabilirliğini yadsır. Bunlara göre bilgi ya da ahlaki değerler tarihsel koşullara, dönemlere, toplumlara, kültürlere ve kişilere göre değişim gösterir. Bilim felsefesinde de etkili olmuştur; özellikle 20. yüzyılda Kuantum fiziğine bağlı bilimsel ve kuramsal gelişmelerden sonra görecelilik gelişme göstermiştir.
Vizyon ya da görünüm, birtakım olayları görme organının yardımı olmadan (zihinsel) görme ya da algılama fenomenine ve bu fenomendeki imajlar bütününe verilen addır.
Janus, bir yüzü sağa, bir yüzü sola bakan iki yüzlü Roma tanrısıdır. Bu tanrının resmine Roma paralarında rastlanır. Janus'a ait olan bu resimde yüzlerden biri kentten içeri girenlere, öteki ise kentten çıkanlara bakar. Böylece kent güvenlik içinde yaşamasını sürdürür.
Matematik, bilimde olduğu kadar günlük hayatımızda karşılaştığımız sorunların çözümünde kullandığımız önemli bir araçtır. Bundan dolayı matematikle ilgili davranışlar ilköğretimden yükseköğretim programına kadar her alanda yer alır. İlköğretimde ortaöğretime hazırlık olarak, ortaöğretimde yükseköğretime hazırlık olarak matematik öğretimi yapılır. Matematik öğretiminin temel amacı; kişiye günlük hayatın gerektirdiği matematik bilgi ve becerileri kazandırmak, problem çözmeyi öğretmektir. Matematik insan tarafından yaratılan zihinsel bir sistemdir. Bu matematiği soyut hale getirir. Görece, zor öğrenilmesinin sebebi budur. Öğretim sırasında somut araçlar kullanılarak kolaylaştırılabilir.
Metaetik, etik anabilim dalının etik özelliklerinin, anlatım ve bildirimlerinin, tutumlarının ve yargılarının doğasını anlamak, arayıp bulmak ve ortaya çıkarmak maksadıyla uğraşan koludur.
Pozitif psikoloji, 1990'lı yılların sonlarında başlayan bir akımdır ve günümüze geldikçe önem kazanan bir araştırma alanı haline gelmiştir. Pozitif psikoloji hakkındaki araştırmalar ve kuram geliştirme çabaları sayıları gittikçe artan bir psikolog grubunun dikkatini çekmektedir ve hümanistik psikoloji hareketinin en uzun soluklu mirasını temsil edebilir. Ancak bazı psikologlar, hakkını teslim etseler de, pozitif psikolojiyi hümanistik psikolojinin ‘’ yeniden paketlenmesi’’ olarak görüyorlar. Pozitif psikoloji, “bireylerin, grupların ve kurumların uygun bir şekilde işlev görmesine yardımcı olan ve onların gelişmelerine katkı sağlayan durumlar ve koşulların bir çalışması” olarak tanımlanmıştır.
Toplumsal yabancılaşma veya sosyal yabancılaşma, bireyler arasında ya da bir bireyle toplumdaki veya iş ortamındaki bir grup insan arasında düşük bir entegrasyon veya ortak değerler derecesi ve yüksek bir mesafe veya izolasyon derecesiyle yansıyan sosyal ilişkilerde bir durumdur. Birkaç klasik ve çağdaş kuramcı tarafından geliştirilen sosyolojik bir kavramdır. Kavramın disipline özgü birçok kullanımı vardır ve hem kişisel psikolojik bir duruma hem de bir tür sosyal ilişkiye gönderme yapabilir.
Epistemolojide, fideizm, inancın akıldan bağımsız olduğunu veya akılla çatıştığını ve belirli gerçeklere ulaşmada akıldan üstün olduğunu savunan teori. Latince "inanç" anlamına gelen "fide" kelimesinden türetilmiştir.
Ahlaki gerçekçilik ya da ahlaki realizm, ahlaki cümlelerin evrenin özelliklerini nesnel olarak ifade eden önermeler olduğunu ve bunlardan bazılarının doğruluğunun bilinebileceğini savunan görüş. etik bilişselciliğin nihilist olmayan ve her türlü gerçekçilik karşıtı ontolojik görüşü reddeden bir şekli olarak görülebilir. Ahlaki önermelerin kişiye ve topluma bağlı olduğunu savunan ahlaki göreceliliği ve ahlaki cümlelerin birer önerme sayılamayacağını savunan gayribilişselciliği reddeder. Ahlaki realizmin iki ana alt kolu ahlaki doğalcılık ve ahlaki gayridoğalcılıktır.