İçeriğe atla

Ölüm Hastalığı

Ölüm Hastalığı
La Maladie de la mort

Mehmet Ada Öztekin uyarlamasıyla Taşra Kabare sahnelemesi afişi

YazarMarguerite Duras
ÇevirmenlerNilüfer Güngörmüş Erdem, Haldun Bayrı
DilFransızca
TürRoman (çeviri)
Yayım1982 (özgün)
1990 (Türkçe)
YayımcıMetis Yayıncılık
Sayfa44 sayfa
ISBN2707306398 (özgün)
9753425473 (Türkçe)

Ölüm Hastalığı (Fransızca özgün adıyla La Maladie de la mort), Fransız yazar Marguerite Duras'nın yazdığı ve 1982'de yayınlanan novella.

Metin, modern edebiyatta kadın ve erkek arasındaki ilişkilerde aşk, umutsuzluk, kişisel acı, aşkın derinliğini arayış, sonsuz yalnızlık gibi duyguları sorgulayan bir yapıttır.[1] Alışılagelmişin dışında “ikinci şahıs anlatıcı” ağzından yazılmıştır.[2][3]

Barbara Bray tarafından 1986’da The Malady of Death olarak İngilizce’ye çevrilmiş, Türkçeye ise Nilüfer Güngörmüş Erdem, Haldun Bayrı tarafından çevrilerek 1. basım 1990’da, 2. basım 2005’te Metis Yayıncılık tarafından basılmıştır.

Ölüm Hastalığı, tiyatro oyunu olarak, Mehmet Ada Öztekin’in yönetmenliği ve uyarlamasıyla Cemal Toktaş, Nergis Öztürk tarafından Taşra Kabare’de sahnelenmektedir.[4] Oyun, tek perde 40dk.dır.[5]

Öykü aynı zamanda çeşitli dillerde tiyatro oyunu, monodrama, sinema filmi ve kısa film olarak da uyarlanmıştır.

Konusu

Metin, siyah bir denizin kıyısında bir otel odasında yaşayan adamın kendisiyle birlikte olmak için para ödediği kadınla olan ilişkisi ve sevgiyi arayışını anlatmaktadır. Kadın, bir fahişe olmamasına rağmen adamın bu teklifini kabul etmiştir. Aradan bir süre geçtikten sonra kadın, adama onun sevemeyeceğini çünkü “ölüm hastalığı”na tutulduğunu söyler.

Analizi

Genel anlamda sevgi arayışında olan anlatının erkek kahramanı, sevgisini yöneltebileceği kadını bulmasına rağmen bir türlü onunla bütünleşemez. Varoluş sıkıntısının, sevgi yoksunluğunun sorun olarak simgelendiği asıl kişi erkek kahramandır. Burada, özellikle Duras'ın tasarımıyla kadın organı, erkeğin yalnızlığının kökenine inebileceği, varoluş sıkıntısıyla, hiçlikle yüzleşebileceği, sevgiyi bulabileceği bir metafor olarak kullanılmıştır. Çünkü erkek, sevgi yoksunluğunun zorlamasıyla, yalnızlık hissiyle, bu cinsel organa, ilk kaynağa girerek kurtulmaya çalışır. Metne bu anlamda varoluş boyutu ekleyen unsur da, erkeğin bu edim sırasında ve edimden sonra, aklındaki/ruhundaki çözümü bulamaması, arayışın her seferinde çözümsüzlüğe doğru evrilmesidir. Keşif ve öğrenme çabası gösteren erkek, bu çabalarının her birinde çıkmazla karşılaşır. Bu nedenle erkek için kadının cinsel organı, çözüm olmaktan çok, onun eksiklik hissini katlayan, hiçlik duygusunu yoğunlaştıran, sıkıntıyı daha da besleyen başlı başına bir hiçliktir. Erkeğin yaşadığı bu çıkışsızlık ve çözümsüzlük ile kadının bilinemezliği ve muamma yönü, yani iki cinsin de birbirinden apayrı dünyalardan olması durumu, Ölüm Hastalığı'nı destansı ve trajik yönlerden besleyen, onu dokunaklı bir metin yapan ana motiflerdir.[1][6]

Duras, kahramanları aracılığıyla bu hissi dillendirirken, acının en basit ve dolayısıyla en çıkışsız ve sorunlu hâline odaklanır. Burada kadın ve erkek, basit cinsel birleşmeden öte, birbirinden apayrı iki ayrı cinsin ruhsal olarak, duygusal olarak birbirlerine ulaşma çabasını ifade eder. Bu çabanın bir tezahürü olarak, iki cinsin fiziksel birleşmesi, kahramanların sevgi arayışları düşünüldüğünde ister istemez kısır döngü hâlini alır. Çünkü bu birleşme, onların ruhsal açlıklarını beslemekten öte, bu açlıklarını daha da katlar gibidir. Ölüm Hastalığı anlatısının trajik, destansı ve duygu-yoğun boyutları da, arayışın başladığı ve doyumsuzluğun fark edildiği bu anda başlar.

Denemek, belki günlerce denemek istediğinizi söylersiniz ona.

Belki haftalarca... Belki de tüm yaşamınız boyunca...

Neyi denemek? diye sorar.

Sevmeyi, dersiniz.

[6], Ölüm Hastalığı

Kadın, metnin klasik, destansı dediğimiz yönünü, erkek ise daha çok modern dönemin bireyini temsil eder. Özellikle kadının, erkeğe göre metne daha az dahil olması ve yorumlayan, yargıda bulunan ve düşüncelerini daha çok dillendirenin erkek olması, kadını daha gizemli yapar. Böylece kadın, erkeğin gözünde keşfedilmeyi bekleyen bir muamma olarak tezahür eder, dillendirilemeyen ve ulaşılması mümkün olmayan destansı güzelliğin, sahip olunamayan destansı sevginin somut hâli gibi görünür. Erkeğin modern bireyi temsil eden yönleri ise, onun çözümsüzlüğe mahkûm olmuş, arayışta olan oluşudur. Burada erkek rahat ve huzurlu olmak için hiçbir gerekçeye, sebebe ve çareye sahip değil gibidir. Anlatıya sinen huzursuzluk onun arayışının ve doyumsuzluğun asıl sebebi olmakla birlikte, Ölüm Hastalığı'nın kadın-erkek çatışması yönlerini besleyen özelliklerdir. Anlatının erkek kahramanının modern bireyi temsil ettiğinin bir göstergesi de, gözlemlediği kadını bedeniyle, fiziksel görüntüsüyle sınırlamasıdır.

Metinde, kadının güzel olduğuna dair bakış erkeğin gözünden, onun gözlemlerinden verilir, fakat aynı zamanda bu kırılganlığın ve zayıflığın "iğrenç" olduğu[6] yine erkeğin yorumundan süzülür. Erkekteki aşk-nefret gerilimi böylece onu, kadını "öldürmeye",[6] yani bir cinnet haline de götürür. Çünkü erkek, bu anlatıda bilinçli olarak yalnızlığı seçen değil de, kendisinden kaynaklı olmayan nedenlerle "yalnızlaşan"[6] modern dönemin bireyi olarak tasavvur edilir ve Duras'nın ona biçtiği rol, aşkın olamama acısına, hiçliğe saplanmaktır. Metinde kadın, erkeğin cinsel ve ruhsal arzularının nesnesi ve ifadesi, yine aynı zamanda da erkeksi şiddetin ve erkeğe özgü acının da nesnesidir.

Metis Yayıncılık 1. Basım: Ekim 1990 2. Basım: Aralık 2005

Yazım süreci

Marguerite Duras bu metni her gün yedi sekiz litre şarap içip sarhoş olduğu günlerde Fransa- Trouville’da yazmaya başladı. İlk on sayfası bittiğinde ise Neauphle’a taşındı. Yemek yemiyor, sadece içmeye devam ediyordu. Her sabaha iki kadeh içerek başlayıp, kusup böylece üçüncü kadehi de içiyordu. Metni kendisi yazamayacak vaziyetteydi, bu sebeple o, ilham perisinin onun için yazdıklarını ezbere okudu. Metin gelişmeye başladığında “bir Kediotu ve ağaç kavunu kokusu” adını verdi fakat yirmi sayfaya ulaştığında son halindeki başlığı, Ölüm Hastalığı adını verdi. Nihayetinde Duras, klinikte alkol tedavisi olmayı kabul etti ve 21 Ekim 1982’de American Hospital of Paris hastanesine yatırıldı. Hastaneden döner dönmez ise bu çalışmanın provasını yaptı.[2]

Uyarlamaları

Tiyatro
Yıl Oyuncular Yönetmen İsim
1996 Lucinda Childs, Michel PiccoliRobert Wilson Ölüm Hastalığı[2][7]
Nejat İşlerYalnızlık Benim Gizli Sevgilim[8]
2006 Fanny ArdantBérangère Bonvoisin Ölüm Hastalığı
2008 Christophe Rouxel Ölüm Hastalığı
2010 Sandrine Gironde Ölüm Hastalığı
2012 Cemal Toktaş, Nergis ÖztürkMehmet Ada ÖztekinÖlüm Hastalığı
Sinema
Yıl Yönetmen İsim Tür
2003 Asa Mader Ölüm Hastalığı Kısa film
2012 Christelle Derré Ölüm Hastalığı Film
2001 Catherine Breillat Anatomie de l'enfer Film

Eleştiriler

Radikal yazarı Erkan Canan, eserin bir “Sevgiyi aramanın destanı” niteliğini taşıdığını söylemiştir. Bu bağlamda ilk edebi eserler olan destanlardaki kadın ve erkeğin bedenler üstü aşkı, kavuşamaması, bu durumun sevgiyi sonsuz kılıp onu bedenin sınırlarından koparması gibi özelliklerinin olduğunu söylerken; modern ve modern sonrası dönemlerde bedenin edebi metinlerde başköşeye oturtulması ve bireyin varoluşuna, yalnızlığına çözüm aramaya yöneldiğini belirtir. Ölüm Hastalığı anlatısının ise, ilksel ve modern biçimleri aynı anda kapsayabilen bir metin olduğunu söyler. Bir yandan aşk, sevgi gibi bedeni aşan, hedefi belli olmayan duygularla beraber, modern zamanların parçalanmış kadın ve erkek bireyinin tedavisi mümkün olmayan yalnızlığının bir arada olduğunun altını çizer. Bu durumu, bir elmanın iki yarısının sonsuz yalnızlığına benzetir.[1]

"Gerçekten siyah bir denize yolculuğa çıkarsınız. Böyle bir renge sahip olan bir deniz olmadığını bile bile. Dalgaların başında hıçkırıklara boğulan bir adamı çizer sözcükler. Kiralanmış bir kadının başında anlatır kendini, siyah bir gecede bir adam. Marguerite Duras’ın Ölüm Hastalığı her cümlesiyle insanı düşündüren, ilişkileri sorgulayan ve aşkın derinliğini arayan bir yapıt. Bir saat sahnede tek başına bir kadının; iki kişiyi anlatan, çok hareketli olmayan neredeyse hareketsiz diyebileceğimiz bu oyun. Fakat hiç sıkılmadan, cümlelerin akışını beklediğiniz sanki bir şiir dinletisi gibi."[3]

Kaynakça

  1. ^ a b c Erkan Canan, “Sevgiyi aramanın destanı” 10 Kasım 2016 tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi., Radikal Kitap Eki, 3 Şubat 2006
  2. ^ a b c La Maladie de la mort
  3. ^ a b milliyet.com.tr, blog, tiyatro 9 Kasım 2016 tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi. "Ölüm Hastalığı"
  4. ^ tasrakabare.com 10 Kasım 2016 tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi., Ölüm Hastalığı
  5. ^ aksam.com.tr 20 Nisan 2017 tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi., haber
  6. ^ a b c d e ISBN 9753425473
  7. ^ "www.robertwilson.com/chronology-theater/". 10 Kasım 2016 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 2 Aralık 2016. 
  8. ^ "mafm.boun.edu.tr" (PDF). 29 Mart 2017 tarihinde kaynağından (PDF) arşivlendi. Erişim tarihi: 24 Kasım 2016. 

Dış bağlantılar

Ölüm Hastalığı- Tiyatro Oyunu, teaser

İlgili Araştırma Makaleleri

<span class="mw-page-title-main">Ingmar Bergman</span> İsveçli oyun yazarı ve yönetmen

Ernst Ingmar Bergman, İsveçli oyun yazarı ve film yönetmeni.

<span class="mw-page-title-main">Platon</span> Antik Yunan filozofu

Platon veya Eflatun, Antik Yunan filozofu ve bilgesi.

<span class="mw-page-title-main">Virginia Woolf</span> İngiliz yazar (1882-1941)

Virginia Woolf, İngiliz feminist, yazar, romancı ve eleştirmen.

<span class="mw-page-title-main">Transseksüellik</span> kişinin kendisini farklı bir cinsiyet kimliğinde hissetmesi veya cinsiyet değiştirmesi

Transseksüellik, kişinin, kendisini atanmış cinsiyetine ait hissetmeyerek farklı bir cinsiyet kimliğini benimsemesi durumudur. Transseksüellik, kişinin cinsiyet kimliğini belirtir, bu sebeple cinsel yönelim ile karıştırılmamalıdır. Transseksüel bir kişi heteroseksüel, homoseksüel, aseksüel ya da biseksüel gibi cinsel yönelimlere sahip olabilir.

<span class="mw-page-title-main">Karl Jaspers</span>

Karl Theodor Jaspers,, felsefede varoluşçu akımın teorisyenlerinden Alman filozof ve psikiyatrist. Modern psikiyatri, din felsefesi, tarih felsefesi ve siyaset felsefesinde önemli etkileri olmuştur.

<span class="mw-page-title-main">Erkek sünneti</span>

Sünnet veya sirkumsizyon, erkeklerde penis başını örten ve koruyan üstderinin (prepüs) bir kısmının veya tamamının kesilip atılması böylece glansın açıkta kalmasını sağlamaktır. Erkek sünneti, dinî veya kültürel gerekçelerle pek çok din ve kültürde küçük yaşlardaki erkeklere uygulanır.

<span class="mw-page-title-main">17. yüzyıl felsefesi</span>

17. yüzyıl felsefesi, Rönesans'ın etkisiyle ortaya çıkan gelişmelere dayanarak, Yeni Çağ düşüncesinin temellerini atmak üzere ortaya çıkan felsefe eğilimidir. Rönesansın ortaya koyduğu düşünsel gelişmeleri ve belirsiz kavram içeriklerini kullanan 17. yüzyıl düşünürleri, felsefi formüllerini tam bir sağlamlık ve kesinlik içinde ortaya koyma arayışı içinde olmuşlar ve ortaya koydukları çalışmalarla sistematik felsefeyi yeni bir derinlikle temellendirmişlerdir. Aydınlanma çağı düşüncesinin ilkeleri ve temel kavramları büyük ölçüde 17. yüzyıl felsefesinde hazırlanmıştır.

<i>Babalar ve Oğullar</i> İvan Turgenyevin en meşhur eseri (1862)

Babalar ve Oğullar, İvan Turgenyev’in 1862'de kaleme aldığı en meşhur eseridir. Romanın Rusça adı Отцы и дети ’dir. Birebir anlamı “Babalar ve Çocuklar” olan bu roman Türkçeye “Babalar ve Oğullar” olarak tercüme edilmiştir.

<span class="mw-page-title-main">Aşk</span> aşırı sevgi ve bağlılık duygusu

Aşk, kişilerarası ilişki veya bir başka varlığa duyulan derin sevgidir. Bunun daha derini ise TDK sözlüğüne göre "güçlü sevgi, güçlü aşk" veya aşırı ve güçlü tutku, istek anlamına gelen hem ruhen hem de bedenen aşık olmayı kapsadığı düşünülen "sevda"dır. Bunun umutsuz, güçlü ve insanı hasta edecek derecede saplantılı haline ise "kara sevda" adı verilmektedir. Çeşitli kültürlerde aşk, en yüce erdem veya iyi alışkanlıktan, en derin kişiler arası sevgiden en basit zevke kadar bir dizi güçlü, olumlu duygusal ve zihinsel durumları kapsar. Cinsel veya romantik bir ilişki olursa, partnerlere aşıklar/sevgililer de denir. Bununla birlikte aşk ile ilgili tam bir evrensel tanıma kültürel farklılıklar nedeniyle ulaşılamakta zorlanılmaktadır. En yaygın olarak aşk, güçlü bir çekim ve duygusal bağlanma hissi anlamına gelir.

<span class="mw-page-title-main">LGBT</span> Lezbiyen, gey, biseksüel ve trans bireyler için kullanılan kısaltma

LGBT veya GLBT ya da LGBTQ+, 1990'larda LGB kısaltmasından sonra ortaya çıktı ve 1980'lerin ortaları ile sonlarından bu yana gey sözcüğü yerine kullanılarak LGBT topluluğunu temsil etmeye başladı. Birçok etkinci, gey topluluğu kullanımının eksik bir tanımlama olduğunu düşünerek LGBT topluluğu kullanımına geçti.

<span class="mw-page-title-main">Marguerite Duras</span> Fransız film yönetmeni ve yazar (1914 – 1996)

Marguerite Duras, Fransız yazar.

<i>Uyuyan Venüs</i> Giorgione ve Tiziano tablosu

Uyuyan Venüs, İtalyan Rönesans dönemi ressamı Giorgione'nin nü tablosu. Tablonun, Giorgione'nin 1510'daki vefatından sonra bir diğer rönesans ressamı olan Titian tarafından tamamlandığına inanılır. Bu iddia ilk kez Vasari tarafından ortaya atıldı. Resim şu anda Almanya'nın Dresden kentindeki Gemäldegalerie'de sergilenmektedir.

<span class="mw-page-title-main">Ergenlikte eşcinsellik</span>

Ergenlikte eşcinsellik, ergenlik süresi içerisinde keşfettiği eşcinsel kimliği ya da ergenlikte çocuğun yaşadığı homoseksüellik benzeri eğilim taşıyan davranışlar bütünü. Çocukluk ve ergenlik çağında çocuğun başından geçen eşcinsel dürtü ve eğilimler bütünü olarak adlandırılır. Bu cinsel dürtüler bireyin cinsel yönelimi, cinsel kimlik arayışı sürecinde kendini bulmasında önemli bir yere sahiptir.

<span class="mw-page-title-main">Cinsel Devrim</span> 20. yy Amerikan sosyal hareketi

Cinsel Devrim, Batı dünyasında 1950'li yılların ortalarından başlayıp 1960'larda belirginlik kazanan, genel olarak cinselliğin evliliğe, tek eşliliğe, heteroseksüelliğe ve üremeye indirgenmesine karşı çıkan, cinsel özgürlük konusunda haz ve istek üzerine her eylemi meşru gören bir siyasi harekettir.

<span class="mw-page-title-main">Karen Horney</span> Alman kökenli Amerikalı psikanalist (1885-1952)

Karen Horney, Alman kökenli Amerikalı psikanalist. Neo-Freudyen bir ekol olan “ego psikolojisinin” temsilcisi olmuştur. Freud'dan farklı olarak kişiliğin ve nevrozun oluşumunda biyolojinin ve dürtüsel güçlerin etkilerinden çok kültürel etmenler üzerinde durur.

<i>Tesir</i> (oyun) Tiyatro oyunu


Tesir, İngiliz oyun yazarı Lucy Prebble’in orijinal adı “The Effect” olan iki perdelik tiyatro oyunu.

<span class="mw-page-title-main">Erotomani</span> Mental rahatsızlık

Erotomani Amerikan Psikiyatri Birliği (APA) tarafından yayınlanan taksonomik ve tanı aracı olan Mental Bozuklukların Tanısal ve Sayımsal El Kitabına göre sanrısal bir bozukluğun alt tipi olarak listelenmiştir. Bu nispeten nadir görülen bir paranoid durumdur ve bir bireyin başka bir kişinin kendisine âşık olduğuna dair sanrılarıyla karakterize edilir. Bu bozukluk en çok utangaç, bağımlı ve cinsel açıdan deneyimsiz kadın hastalarda görülür. Sanrının amacı tipik olarak yüksek sosyal veya mali durum, evlilik veya ilgisizlik nedeniyle ulaşılamaz olan bir erkektir. Takıntı nesnesi ayrıca hayali, ölmüş veya hastanın hiç tanışmadığı biri olabilir. Referans sanrıları yaygındır, çünkü erotomanik birey, genellikle gizli hayranlarından mesajlar aldığını algılar ancak kanıtı yoktur. Genellikle, erotomaninin başlangıcı anidir ve seyri kroniktir.

<span class="mw-page-title-main">Aşk ve şehvet tanrıları listesi</span> Vikimedya liste maddesi

Aşk tanrısı, mitolojide romantizm, seks, şehvet veya cinsellikle ilişkilendirilen tanrıdır. Aşk tanrıları mitolojilerde oldukça yaygındır ve birçok çok tanrılı dinde bulunabilir. Kadın aşk tanrıçaları genellikle güzellik ve diğer geleneksel dişil niteliklerle ilişkilendirilir.

<span class="mw-page-title-main">Irak'ta LGBT hakları</span>

Irak'ta lezbiyen, gey, biseksüel ve trans (LGBT) bireyler yoğun oranda ayrımcılığa uğramaktadır. Açık eşcinsel erkeklerin Irak Silahlı Kuvvetleri'nde askerlik hizmetinde bulunmalarına izin verilmemektedir ve hem hemcins evlilikleri hem de medenî birliktelikler kanunen yasaktır. Cinsel yönelim veya cinsiyet kimliği temelinde yapılan ayrımcılığı yasaklayan hiçbir yasa yoktur ve LGBT bireyleri sürekli olarak vigilantist şiddete veya namus cinayetlerine maruz kalmaktadır.