İçeriğe atla

Ödem

Ödem
Gode bırakan ödem

Ödem, kan sıvısının damar dışına çıkması ve hücreler arasındaki sıvının artışı olgusudur. Ödemin yaygın biçimine anazarka (anasarca) denir. Ödem olgusunun temel ilkesi, kan sıvısı ile hücre dışı (ekstrasellüler) sıvı arasındaki dengenin yitirilmesidir. İnsan vücudunda ortalama 40 litre sıvı vardır. Bu sıvının yaklaşık ½ ‘si hücrelerin içindedir (intrasellüler sıvı). Öteki yarısı ise kanı, lenf sıvısını ve hücreler arasındaki sıvıyı oluşturur (ekstrasellüler sıvı). Kan ve lenf sıvılarının dengesini proteinler sağlar. Bunların dışındaki sıvı türlerinin dengesi elektrolitlere bağlıdır. Hücre içi sıvı dengesini potasyum, hücre dışı sıvı dengesini ise sodyum denetler.[1][2][3][4][5]

Ödem Mekanizması

Damar geçirgenliğinin normal olduğu koşullarda gerçekleşen ödemlerde kan ile dokular arasındaki basınç farkı önemlidir. Kan ile dokular arasındaki sıvı alışverişi hemodinamik güçler (osmotik basınç ve hid­rostatik basınç) arasındaki dengeye bağlıdır. Bu dengenin değişmesiyle ortaya çıkan tablo “Starling ilkeleri” ile açıklanır. Kan sıvılarının ve içeriğinin damarlardan dokulara ve dokulardan damarlara hareketleri, birbirlerine zıt etkili 2 faktörün etkileşimiyle gerçekleşir: (i) Damar çeperlerine yüklenen hidrostatik basınç; (ii) Kan sıvısındaki plazmanın kolloidal osmotik (onkotik) basıncı. Kapillerlerdeki hidrostatik basınçta yükselme ya da kan sıvısının kolloidal osmotik basıncında azalma dokulara sıvı çıkışını arttırır. Dokulara çıkan sıvının yeniden dolaşıma çekilmesinde bir sorun belirirse ödem olgusu gerçekleşir. Buna göre, doğal koşullarda dolaşım kanının osmotik ve hidrostatik basınçları dokulardakinden yüksektir. Kan sıvısının dokulara çıkışı arteriollerin bitimdeki kapillerlerden başlar. Kan dolaşımına dönüşü kapillerlerin venüllere bağlandığı yörede gerçekleşir. Dokulardaki sıvının drenajında lenfatiklerin de önemli rolü vardır.[1][3][4]

Normal durumlarda kapillerlerin artere yakın segmentinde (proksi­mal segment) hidrostatik basınç yüksektir ve kan sıvısı dokulara itilir. Böylece intrakapiller hidrostatik basınç yüksekliği ile dokulara çıkan kan sıvısı oksijeni ve besinleri dokulara taşır. Kapiller damarların proksimal ucunda yüksek olan hidrostatik basınç damar dışına çıkan sıvı nedeniyle venül ucuna (distal segment) doğru gidildikçe azalır. İntrakapiller sıvının azalması kolloidal yoğunluk oluşmasına ve böylece osmotik basıncın artmasına yol açar (osmotik basınç intersellüler sıvının kana çekilmesinde rol oynar). Kana dönemeyen sıvı ile kapiller endotelini geçemeyen bazı büyük moleküllü proteinler lenf damarlarınca emilir ve sonrasında kan dolaşımına katılır.[1][3][4] İki tür ödem sıvısı vardır: (i) Transüda (proteinden yoksundur); (2) Eksüda (proteinden zengindir).

Doğal koşullarda seröz boşluklarda seröz zarları ıslak tutacak kadar sıvı bulunur. Ancak ödemde bu sıvı artar ve akciğer zarları arası ödemi (hydrothorax), kalp zaraları arası ödemi (hydropericardium) ve karın boşluğu zarları arası ödemi (hydroperitoneum; assit; ascites) oluşur. Göz kapakları ve dış genital bölgedeki derialtı dokuları gevşek yapıdadır ve hidrostatik basınçları düşüktür. Buralarda sıvı birikmesi öteki kesimlere göre daha kolaydır.[3][4][5]

Ödem türleri

1. Bulunuşuna göre ödem türleri

İki tür ödem vardır: 1) Yerel ödem; 2) Generalize ödem

1.1. Yerel ödem (örnekler)

  • Akut yangısal ödem
  • Alerjik ödem
  • Venöz obstrüksiyona bağlı ödem
  • Lenfödem
  • Akciğer ödemi
  • Beyin ödemi

1.2. Generalize ödem (örnekler)

2. Kan sıvısındaki basınç değişiklikleri ile ilgili ödemler

(Ayrıntılar için aşağıdaki örneklere gidiniz)

2.1. Hidrostatik basınç artması

  • Aktif hiperemi (arteriol dilatasyonu)
  • Yangı (inflamasyon)
  • Isınma (sıcak, yanma, egsersiz)
  • Alerji
  • Utanma
  • Venöz staza bağlı artış (konjesyon)
  • Konjestif kalp yetmezliği
  • Konstriktif perikardit
  • Venöz obstrüksiyon (trombo), bası, vb)
  • Postural inaktivite (uzun süre ayakta kalma/oturma)
  • Karaciğer sirozu (assit)
  • Hipovolemi
  • Su ve sodyum retansiyonu (böbrek fonksiyon bozukluğu)

2.2. Osmotik basınç azalması

2.3. Su ve Sodyum tutulmasına (retansiyonu) bağlı ödem

Vücut ağırlığının %70’e yakını su’dur. Vücuttaki su hücrelerde (intrasellüler) ya da hücre dışında (ekstrasellüler) bulunur. Ekstrasellüler sıvı hücreler arasındaki sıvı ile kan sıvısından oluşur. Sodyum ve ekstrasellüler sıvı arasında yakın ilgi vardır. İdrarla çıkarılan sodyum azaldığında kanda ve intersellüler sıvıda sodyum birikir. Buna koşut olarak intravasküler sıvı artar böylece hidrostatik basınç yükselir, ödem başlar. Vücuttaki sodyumun denetlenmesini 3 sistem yönetir:[1][2][4]

Bu sistemleri etkileyen bir olumsuzluk vücutta sodyum tutulmasına ve böylece ödem oluşmasına neden olur. Sodyumun büyük bölümü böbreklerin proksimal tubuluslarından reabsorbe edilir. Kalan %20 kadarı distal tubuluslardan reabsorbe olur. Aldosteron, ACTH, testosteron, progesteron ve östrojen böbrek tubuluslarından sodyum reabsorbsiyonunu arttıran hormonlardır. Antidiüretik hormon idrarı azaltır (oligüri).

Bu faktörlerin tümü ödem oluşmasına katkıda bulunur:

  • Glomerül filtrasyonundaki azalma (oligüri) sodyum retansiyonuna neden olur, ödem başlar (poststreptokoksik glomerülonefrit, akut böbrek yetmezliği)
  • Renal kan dolaşımı azaldığında aldosteron ve antidiüretik hormonların yapımın­da artış olur (konjestif kalp yetmezliği)
  • Sistemik ödem olgularında kan sıvısının yaygın olarak damar dışına çıkması nedeniyle kan volümü azalır (hipovolemi); bu etki renin-angiotensin-aldosteron mekanizmasını devreye sokarak sodyum retansiyonuna neden olur
  • Nefrotik sendromda plazma aldosteron düzeyi yükselir
  • Karaciğer sirozunda aldosteron inaktivasyonu yeterli olmadığından kandaki aldosteron düzeyinde artış saptanır.

Su ve sodyum tutulmasındaki etmenler:

  • Böbrek yetmezliğinde tuzlu beslenme
  • Tubuluslardan sodyum emiliminin artması
  • Böbreklerde hipoperfüzyon
  • Renin-angiotensin-aldosteron üretiminde artma

Özgün ödemler

Akut yangısal ödem

Ödem akut yangının ana bulgularından biridir. Nedenleri:[3][4][5]

  • İrreversibl doku zedelenmesi: yanık bülleri,
  • Damar geçirgenliğindeki geçici bozulma: akut yangı.

Yangısal tepkilerdeki medyatörlerin neden olduğu hiperemi ve vasküler permeabilite artışı kan sıvısının damar lümeni dışına çıkmasına neden olur. Akut hiperemi nedeniyle intravasküler hidrostatik basınç artar. Vasküler permeabilitenin artması proteinden zengin eksüdanın intersellüler sıvıya çıkmasına yol açar. Eksüda içindeki plazma proteinleri intersellüler sıvının osmotik basıncını arttırır. Lenf akımı hızlanır ve lenfatiklerdeki hidrostatik basınç artar. Tüm bu faktörler ödem oluşmasına yol açar.

Allerjik ödem

Akut alerjik tepkilerde (Tip I aşırıduyarlık reaksiyonları) salınan vazoaktif aminler (histamin) vazodilatasyona ve damar geçirgenliğinin artmasına neden olur. Ürtikerlerde (urticaria; kurdeşen) deride, bronşial astmada bronş muko­zalarında ve alerjik nezlede burun mukozasında oluşan ödem başlıca örneklerdir.[3][4][5]

Venöz obstrüksiyona bağlı ödem

Venöz akımda bir engelin oluşması (varis, tromboflebit, gebe uterusun venalar üzerine basıncı gibi) kapiller basıncın artmasına ve dokulara sıvı çıkmasına neden olur. Bacaklara özgü bir ödem türüdür.[3][4][5]

Beyin ödemi

Sık görülür. Klinik patoloji açısından çok önemlidir. Sıkı bir kapalı kutusu içende yer alan beyin dokusu ödemle birlikte sıkışır. Önce kan dolaşımı bozulur, süreç uzarsa anatomik açıklıklara doğru deformasyonlar başlar (herniasyon). 2 tür beyin ödemi vardır; vazojen ve sitotoksik.[3][4][5]

  • Vazojen kökenli beyin ödemleri görece sıktır. Damar geçirgenliğinin artışı nedeniyle oluşan transüdasyona bağlıdır. Beyaz madde daha yoğun etkilenir. Başlıca nedenleri: kafa travması, yangı (beyin absesi, ensefalit), beyin kanamaları, beyin infarktı, tümörler, zehirler (kurşun zehirlenmesi). Lokalize olan türleri beyin abselerinin ve tümörlerinin çevresinde görülür. Bunlara “perifokal ödem” adı verilir. Tüm beyni etkileyen ödemler ensefalitlerde, kafa travmalarının sonrasında, hipertansiyonda, intrakraniyal venöz dolaşım bozukluklarında belirir. Yaygın ödemde beyin ağır ve yumuşaktır. Sulkuslar sığlaşır, giruslar düzleşir. Mikroskopik incelemede Virchow-Robin aralıkları ileri derecede genişlemiştir. Kortekste ve beyaz maddede gevşemeler vardır. Glial ve nöronal hücreler şişkindir.
  • Sitotoksik ödem olarak tanımlanan olgularda intrasellüler sıvı artışı vardır. Bu kavram “ödem” tanımına uygun değildir, daha çok “hidropik dejenerasyon” tanımına uygun düşmektedir.

Kardiyak ödem

Konjestif kalp yetmezliğinde görülen ödemdir.[3][4][5]

1. Sağ kalp yetmezliği ödemi: sağ kalpten geriye doğru tüm organlar etkilenir. Subkutan ödem konjestif kalp yetmezliğinin ilk ve önemli belirtilerinden biridir. Yerçekiminin etkisiyle yürüyen­lerde ve oturanlarda daha fazla bacaklarda, yatanlarda sakral ve genital bölgelerde görü­lür. Patogenezinde çeşitli faktörler etkindir:

  • Venöz akımda duraklama (kapillerlerde hidrostatik basıncın yükselmesi),
  • Anoksi (kapiller permeabilite­sinin artması),
  • Glomerül filtrasyonunun azalması (renin sekresyonunun artmasına bağlı olarak aldosteron ve antidiüretik hormon düzeylerinin yükselmesiyle birlikte beliren sodyum ve su retansiyonu),
  • Karaciğerde venöz akım duraklaması (aldosteron ve antidiüretik hormon inaktivasyonunda azalma sonucu sodyum ve su retansiyonu),
  • İnaktivite (kasların lenfatikler üzerindeki masaj etkisinin azalması),

Venalardaki basınç artışı (lenf akımının venalara boşalamaması).

2. Sol kalp yetmezliği: sol kalp yetmezliğinin ilk ve en önemli sonucu akciğer ödemidir. Sol atriumdaki kan basıncının yükselmesi pulmoner venöz basıncın artışına yol açar. Kronik olgularda alveol septumlarındaki ödemin yerini fibrozis almaya başlar ve “pulmoner hipertansiyon” tablosu gelişir. Pulmoner hipertansiyon bir süre sonra sağ kalbi de etkiler.

Renal ödem

Glomerül filtrasyonunun azalması ve idrarla protein kaybı (proteinüri) sonucunda oluşan ödemlerdir. Nefritik sendrom ödemleri nefrotik sendromdakine oranla daha hafiftir. Akut glomerülonefritlerdeki periorbital subkutan ödem tipik bulgulardandır. Akut böbrek yetmezliklerinde ve nefrotik sendromdaki subkutan ödemler kalp yetmezliği ödemlerine göre daha belirgin ve yaygındır (anasarca).[3][4][5]

Ödem Komplikasyonları

  • Akciğer ödemi (pulmoner ödem): akut olgularda infeksiyon riski, hipoksi ve ölüm, kronikleşen olgularda pnömoni ve fibrozis.[3][4][5]
  • Beyin ödemi (serebral ödem): intrakraniyal basınç artışı, optik disk zararları (papilledema), herniasyonlar, solunum merkezinin etkilenmesi sonucu ölüm.[3][4][5]
  • Larinks ödemi: akut anafilaksi olgularında solunum yollarının tıkanması sonucu asfiksi ve ölüm.[3][4][5]
  • Seröz boşlukların ödemi (effüzyon): perikard effüzyonunda kalp işlevlerinin, plevral effüzyonlarda solunum fonksiyonlarının bozulması.[3][4][5]
  • Subkutan ödem: yara iyileşmesi bozulur, infeksiyon riski artar.[3][4][5]

Kaynakça

  1. ^ a b c d Scallan J, Huxley VH, Korthuis RJ. Capillary Fluid Exchange: Regulation, Functions, and Pathology. Morgan & Claypool Life Sciences, San Rafael (CA), 2010
  2. ^ a b Emmett M, Seldin DW. The Pathophysiology of Edema Formation: General Concepts. “Diuretic Agents: Clinical Physiology and Pharmacology, Chapter V(A1)” içinde, Academic Press-Elsevier, Cambridge, Massachusetts, 1997
  3. ^ a b c d e f g h i j k l m n o Tahsinoğlu M, Çöloğlu AS, Erseven G. Dişhekimleri için Genel Patoloji, Altın Matbaacılık, İstanbul, 1981
  4. ^ a b c d e f g h i j k l m n o p Kumar V, Abbas AK, Aster JC. Robbins and Cotran Pathologic Basis of Disease. 9th edt., Elsevier Saunders, Philadelphia, 2015
  5. ^ a b c d e f g h i j k l m Goljan EF. Rapid Review Pathology. 5th edt., Elsevier, Philadelphia, 2019

İlgili Araştırma Makaleleri

Şok, kalbin aorta attığı kanın akut olarak azalmasına bağlı bir hipoperfüzyon sendromdur. Şok olgusunda yaşamsal dokulara ve organlara yeterli kan gidemez. Dolaşan kanın azalması, dokuların oksijen ve enerji kaynaklarının kesilmesi, metabolizma artıklarının temizlenememesi anlamına gelir. Başlangıç belirtiler hipotansiyon, bilinç kaybı, ağızda kuruluk, deride solukluk, terleme, nabızda artma/azalma, laktik asidoz, parmak uçlarında ve dudaklarda siyanozdur.

<span class="mw-page-title-main">Zehirlenme</span> Kimyasal bir maddenin canlı üzerindeki patolojik etkisidir

Zehirlenme, kimyasal bir maddenin canlı organizma üzerindeki patolojik etkisidir. Görece küçük miktarlarda kimyasal ya da biyokimyasal etki gösteren zehir, süresi ve ağırlığı değişebilen bir hastalık haline ya da ölüme yol açar. Adli tıp uzmanları, zehirlenme olgularını 3 orijine ayırarak inceler:

  1. Kaza
  2. İntihar
  3. Cinayet
<span class="mw-page-title-main">Kılcal damar</span> vücuttaki en küçük kan damarları

Kılcal damar veya kapiler vücuttaki en küçük kan damarlarına verilen isimdir. Büyüklükleri yaklaşık 5-10 μm'dir. Atardamarlar ile toplardamarları birleştiren kılcal damarlar, dokularla etkileşimi en yoğun olan kan damarlarıdır. Kılcal damar duvarları tek bir hücre tabakasından (endotel) oluşur. Bu tabaka öyle incedir ki oksijen, su ve lipitler gibi moleküller difüzyon ile bu tabakadan geçip dokulara girebilirler. Karbondioksit ve üre gibi zararlı ve atık maddeler de difüzyon ile kılcal damar içindeki kana dağılırlar. Belirli bazı sitokinlerin salınımıyla kılcal damarların geçirgenliği (permeabilite) daha da arttırılabilir.

<span class="mw-page-title-main">Dolaşım sistemi</span> hayvanlarda kan dolaşımını sağlayan organ sistemi

Dolaşım sistemi veya kardiyovasküler sistem maddelerin vücuttaki dolaşımını sağlayan organ sistemidir.

Efüzyon veya effüzyon, plevra, periton, perikard gibi vücut kaviteleri içinde sıvı birikimi şeklindeki bir ödemdir. Normalde vücut kaviteleri içerisinde bulunan sıvı miktarı 50 mililitrenin altındadır. Bunun üzerindeki miktarlarda sıvı birikimi efüzyon olarak adlandırılır.

<span class="mw-page-title-main">Aldosteron</span> Stereoid yapılı hormon

Aldosteron böbrek üstü bezlerinin kabuk katmanı Zona Glomerulosa'da üretilen, kanda sodyum ve potasyum dengesini düzenleyen bir mineralokortikoiddir.

<span class="mw-page-title-main">Kanama</span>

Kanama, canlı bir organizmada kanın kalp ve damar boşluğu (lümeni) dışına çıkmasıdır.

<span class="mw-page-title-main">Böbrek</span> omurgalılarda bulunan fasulye biçiminde boşaltım organları

İnsanlarda böbrekler, memeli böbreklerinin genellikle dış lobülasyon belirtileri göstermeyen, çok loblu, çok papiller şekilli, iki adet kırmızımsı kahverengi fasulye biçimli kan filtreleyen organlardır. Bunlar retroperitoneal boşlukta solda ve sağdadır ve yetişkin insanlarda yaklaşık 12 santimetre uzunluğundadır. Kanı eşleşmiş renal arterlerden alırlar; kan eşleşmiş renal venlere çıkar. Her böbrek, atılan idrarı mesaneye taşıyan bir tüp olan üretere bağlıdır.

Hiponatremi bir elektrolit dengesizliği olup, Sodyum'un plazmadaki konsantrasyonunun 135 mEq/L'den daha az olmasıdır. Yetişkinlerde meydana gelen hiponatreminin ana sebebi, böbreklerden su emilimini sağlayan hormon olarak da bilinen Antidiüretik Hormon (ADH)'ın fazla olması veya etkisinin sonucudur.

<span class="mw-page-title-main">Pulmoner ödem</span> akciğerlerin hava boşluklarında ve parankiminde sıvı birikmesi

Pulmoner ödem, pulmonary edema, akciğer ödemi, akciğer konjesyonu; çeşitli sebeplerden ötürü alveollerde transudat birikmesi sonucu meydana gelir. Akciğer ödemi bir hastalık değil polifaktöriyel kaynaklı bir semptomdur. Süngersi bir yapısı olan akciğeri ödem oluşmasından koruyan 3 önemli faktör vardır. Bu faktörlerin olumsuz etkilendiği her süreç akciğer ödemi ile sonlanır:

Hiperemi, genel anlamıyla bir dokunun normalden daha fazla kanlanmasıdır.

<span class="mw-page-title-main">Renin-anjiotensin sistemi</span>

Renin-anjiyotensin sistemi (RAS) ya da renin anjiyotensin aldosteron sistemi (RAAS), kan basıncını ve sıvı dengesini düzenleyen hormonal bir sistemdir.

<span class="mw-page-title-main">İskemi</span> Dokulara kan akışında eksiklik

İskemi (ischemia) yerel kanlanma eksikliğidir.

<span class="mw-page-title-main">Lenf ödemi</span>

Lenfödem, lenf yollarının daralması ya da tıkanması sonucunda drene olması gereken sıvı taşınamazsa doku aralıklarına birikir ve lenfödem oluşur. Lenf akımının normal debisi o bölgenin fiz­yolojik doku aktivitesine ve venöz basınç değişikliklerine bağlı olarak belirlenir. Lenf sıvısı proteinlerden çok zengindir. Bu nedenle intersellüler sıvının kolloidal osmotik basıncı hızla artar ve ödem giderek güçlenir. Parmakla basıldığında iz bırakır. İnatçı ve yineleyen ödemlerde dokuda fibrozis oluşur.

Hipoproteinemi, intravasküler kolloidal osmotik basıncın düşmesi ve plazma proteinlerinin 100 ml'de 2,5 mg'ın altına inmesidir.

<span class="mw-page-title-main">Embolizm</span> Atardamar, arteriyol ve kılcal damar hastalıkları

Embolizm, bir kütlenin kan akımıyla sürüklenerek damarları tıkamasına embolizm (embolism), bu cisme embolus denir. Kan akımıyla sürüklenen kütle maddenin her türden fiziksel niteliğini taşıyabilir. Bir embolizm sürecinin etkisi, embolusun kaynağı ve izlediği yol ile belirlenir. Trombuslardan kökenli emboluslar en sık görülen embolizm türünü oluşturur (tromboembolizm).

Granülasyon dokusu, doku kaybının olduğu ya da geri emilememiş bir eksüdanın bulunduğu olguların iyileşme sürecinde da ortaya çıkan, bazı uzmanlarca “proliferatif (prodüktif) yangı olarak nitelendirilen olgudur. Granülasyon dokusu ilk kez deri yaralarının iyileşmesi sırasında tanımlanmıştır; yara bölgesini dolduran damardan zengin dokunun yüzeyi granüllü görüldüğü için granülasyon dokusu adı verilmiştir.

İnsan vücudu ve vücuttaki tüm sıvılar bile kavramsal olarak tam olarak anatomik kompartmanlar olmamalarına rağmen vücuttaki suyun, çözünmüş maddelerin ve asılı kalmış elementlerin nasıl kümelendiği anlamında gerçek bir dağılımı temsil eden çeşitli sıvı kompartmanlarına (bölüm) bölünebilir. Vücuttaki iki ana sıvı kompartmanı intraselüler ve ekstraselüler kompartmandır. İntraselüler kompartman, organizmanın hücrelerinin toplam hacmidir; ekstraselüler kompartmandan hücre zarlarıyla ayrılır.

<span class="mw-page-title-main">Hipervolemi</span>

Hipervolemi, fazla sıvı yüklenmesi olarak da bilinir, kanda çok fazla sıvının bulunduğu bir tıbbi durumdur. Bu durumun aksi ise hipovolemidir, hipovolemide kanda çok az sıvı bulunur. İntravasküler kompartmanda fazla sıvı bulunması, vücuttaki toplam sodyumun artması ve bunun sonucunda ekstraselüler vücut suyunda artış olması nedeniyle ortaya çıkar. Bu durum genellikle; konjestif kalp yetmezliği (KKY), böbrek yetmezliği ve karaciğer yetmezliğinde görülen sodyum dengesi düzenleyici mekanizmalardaki bozulmalar sonucunda ortaya çıkar. Hipervolemi; gıdalardan, intravenöz çözeltilerden, kan nakillerinden, ilaçlardan veya tanılayıcı kontrast boyalardan fazla sodyum alımı sonucunda da ortaya çıkabilir. Hipervolemi tedavisi temel olarak diüretik uygulamasını ve, su, sıvı, sodyum ve tuz alımını sınırlamayı içerir.

<span class="mw-page-title-main">Glomerülonefrit</span> böbrekteki glomerüllerin iltihaplanması

Glomerülonefrit (GN), birkaç böbrek hastalığına atıfta bulunmak için kullanılan bir terimdir. Hastalıkların çoğu, böbreklerdeki glomerüllerin veya küçük kan damarlarının iltihaplanması ile karakterizedir, ancak tüm hastalıkların mutlaka bir enflamatuar bileşeni yoktur.