İçeriğe atla

Çoğunluğun tiranlığı

Çoğunluğun tiranlığı ya da çoğunluk diktatörlüğü, demokrasi sistemlerinin tartışılması sırasında kullanılan ve kararların çoğunluğa göre alınmasını öngören çoğunluk kuralı doğrultusunda birey veya azınlık gruplara yönelik uygulanan baskıyı ifade eden bir kavramdır.

Giriş

Çoğunluk ve tiranlık kelimelerinin sözlük anlamları tek tek ele alınırsa çoğunluk kelimesi sayı üstünlüğü, ekseriyet, azınlık karşıtı anlamlarına tiranlık kelimesi ise Fransızcadan Türkçeye gelmiş olup acımasızlık, despotluk anlamlarına gelmektedir.[1] Çoğunluğun tiranlığı kavramını incelerken kaynak olarak alınacak en önemli isim kuşkusuz ki Alexis de Tocgueville’dir. Tocqueville, iki ciltlik eseri De la Democratie en Amerique’e yani Amerika’da Demokrasi adlı eseriyle ünlü olmuştur. İlk cildi 1835 ve ikinci cildi 1840 tarihlerinde Paris'te yayımlanmıştır. Tocqueville'in yakın arkadaşı Gustave de Beaumont’la birlikte yapmış olduğu Amerika yolculuğu bu eserlerin doğmasına vesile olmuştur. Yazar, ilk ciltte Amerika Birleşik Devletleri’nde o zamanki mevcut olan demokratik sistemin ayrıntılarıyla ele alarak yaptığı tasviri ve analizi sunar. Amerikan demokrasisinin kurumlarını tanımlar, siyasal iktidarın nasıl bir biçimde oluştuğunu anlatır, eşitlik ve özgürlüğün ve demokratik sistemin yaşam koşullarını gözler önüne sermeye çalışır. İkinci cildinde ise demokrasi terimini felsefi ve sosyolojik düzeyde ele almıştır. Her ne kadar kitabın isminde Amerika geçse de bu kitapta Amerika üzerinde çok fazla durulmamış, konu hakimiyeti genel olarak demokrasi üzerinde olmuştur. Tocqueville bu eserinde demokrasiyi derinlemesine incelemiştir. Ama Fransa’da ilk cildi kadar dikkat çekmemiştir. John Stuart Mili, bu eser hakkında “demokrasi üstüne yazılmış ilk büyük siyaset felsefesi eseri” ifadesini kullanmıştır.[2]

Alexis De Tocgueville ve Amerika sistemi

Tocqueville Amerika’daki mevcut sistemi anlatırken demokrasi açısından birçok olumlu yönlerinden de bahsetmektedir. O demokrasinin en temel özelliği olarak halk egemenliğini görmektedir. Ve bu ilke Amerika’da yasal olarak ilan edilmiş ve toplum tarafından da benimsenmiş kabul edilmiş bir ilkedir. Amerikan hukuk sistemini inceleyen Tocqueville’e göre, Amerikalılarda ciddi anlamda güçlü yargıçlar olduğunu söyler. Yargıç, siyasal ve toplumsal yaşam alanının her anında hazır biçimde bulunur. Yargının çok belirgin 3 özelliği olduğundan bahseder. Bunlardan ilki, yargıcın ancak bir anlaşmazlık durumunda olaya müdahale etmesidir ki bu yargıcın hakemlik görevinin de olduğunu gösterir. İkincisi, yargıcın genelleme yapmadan kişiye özel tavır sergilemesidir. Son üçüncü olarak da yargıç onun müdahalesi istendiği zaman olaya müdahil olmasıdır. Tocqueville’in yargıç konusunda üzerinde durduğu konu ise halkın yargıçlara anayasayı düzeltme hakkı vermiş olması ve Amerikan yargıçların elde ettiği gücün buna dayandığını söyler. Ve anayasada yargıçların bir üstünlüğü yoktur. Herhangi bir vatandaş anayasaya karşı ne kadar bağlı ise yargıçlarda aynı oranda bağlıdır. Herhangi bir artı veya eksileri yok. Tocqueville’in “ya halk anayasayı değiştirecek, ya da yasama organı kanunu değiştirecektir". Eğer halk yasama organının kanunu değiştirmemesine kendisi anayasayı değiştirerek cevap verebilir. Bu sistemde Amerikan yargı sisteminde mahkemelere büyük oranda bir güç verdiği görülüyor. Ancak bu sistemle yargıç asla bireysel ve özel düşüncelerini yargıya asla taşıyamayacaktır. Mahkeme sürecinde Anayasa’ya bizzat bağlı kalarak yargılama yapmak zorundadır. Bireysel düşüncesinin hiçbir önemi yoktur. Eğer böyle bir duruma kalkışırsa yasayı bizzat karşı çıkmış olur. Tocqueville bu durumu, özgürlük ve kamu düzeni açısından faydalı bir sistem olarak görür; bu yetki siyasal anlamda meclislerin tiranlaşmasını engellemek olarak görür. Demokrasi için olumlu bir sistem olarak öne çıkarır. Bu yargı sisteminde demokrasi açısından olumlu olan bir diğer oluşum da, şikayet üzerine tüm kamu çalışanlarının yargılanmasıdır. Halk kamu çalışanlarını bir sebeple yargıya taşıyabilir. Yani halkın kamuyu yargılatma yetkisi vardır.[3]

Demokraside öne çıkan önemli olgulardan biri olan bireysel özgürlüğün kullanım alanını oluşturan siyasal örgütlenmeler Amerika’da yoğun bir şekilde kullanıldığını söyler Tocqueville. Bireylerin bir araya gelip örgütlenmesi, her bir kişinin bir fikrinin olma zorunluluğunu da ortaya çıkarır aslında. Herhangi bir örgüte katılanlar fikirlerine yakınlık sağlayan örgütlere katılırlar. Ve o örgütün fikrine ortak olmuş olur dolayısıyla da fikrini saklamaya gerek kalmadan belirtmiş olur. Bir örgüte üye olan kişinin fikirlerini saklamaya çalışmak gibi bir ihtimali yoktur. Eğer bir örgüte üyeyseniz o örgütün fikirlerini kabul etmişsiniz ve düşünceniz ortaktır. Tocqueville’nın bu yapıyı demokrasi için olumlu görmesinin sebebi ise çoğunluk tiranlığının oluşmasına karşı bir duvar misali bir yapı olmasıdır. Bu sistem Amerika’da halk tarafından oldukça benimsenmiş ve kökleşmiştir. Özellikle prense ve siyasi partilere karşı bir engelleme aracı olarak görünür. Hem prensin hem de siyasi partinin bir faaliyetini olumsuz buldukları anda bir karşı çıkma söz konusu olmaktadır. Bu da karşı tarafı tedirgin edeceğinden bu işe hiç kalkışmamasına vesile olacaktır. Avrupa’da bu sistem bir mücadele aracı olarak faaliyet sürerken Amerika’da çoğunluğun imparatorluğunu zayıflatmanın aracı olarak göründüğünü söyler Tocqueville.[4]

Çoğunluğun Tiranlığı

Amerika demokrasi sisteminde en büyük güce sahip olan kesim çoğunluktur. Tocqueville bu kesim üzerinde açıklamalar yaparken “çoğunluk imparatorluğu” terimini kullanmıştır.[4] Onun için bu konu araştırmasının temeli ne kadar çok kişinin çıkarı gözetilebilirse o kadar iyi mantığındadır. Bu çoğunluk meclis üyelerini her seçimde tekrar tekrar seçer. Çoğunluktan başkası bir karar alamaz. Ve bu meclis üyeleri onları seçen çoğunluğa karşı bağımlı kalır. Yani onu seçmeyen çoğunluk dışı kalan azınlığı görmezden gelebilir. Bu kısımda önemli olanın çoğunluğun elinde bulundurduğu yetkiyi azınlığında çıkarına karşı kullanması gerektiğidir. Eğer çoğunluk azınlığı görmezden gelip yok sayarsa tehlikeli bir alana geçiş olur. Alexis de Tocgueville toplumun huzur içinde yaşaması ve refah halinde olması halkın barış içinde yaşaması büyük önem taşır. Ancak tarihte bunun için çabalamanın sonucunun tiranlaşma olduğuna dair çok fazla örnekler sunar ve böyle olunmaması gerekildiğini söyler. Halk huzur içinde olmayı, huzurlu bir ortamda yaşamayı kesinlikle istemeli ama hükûmetten sadece bunu istememelidir. Ve hükûmet bu huzur ortamını sunduktan sonra boyun eğmemeli hükûmete teslim olup köleleşmemelidir. Halk refahın kölesi olmamalıdır. Eğer hükûmet refaha köle olmuş bir halk bulursa tiranlaşır. Tocgueville’nın değinmek istediği asıl konu demokrasi özgür ve eşitlikçi bir sistemdir. Her bireyin içinde bulunmak istediği özgür bir sistemdir ancak bu özgür sistem farklı yönlere çekildiğinde bir baskı sistemine de dönüşebilir. Yanı bu sistem çelişkili bir sistemdir. Ve bu çok farklı iki durumun yani demokrasi adı altında olan özgürlük ve eşitlik yaşanırken bir yandan tam zıttı olan baskı rejimi de uygulanıyor olabilir.[5] Tocgueville çoğunluğun ahlâki hâkimiyeti şu ilkelere dayandığını söyler: En çok sayıda olanların yani çoğunluğun çıkarlarını, az sayıda olanların yani azınlığın tercih etmek zorundadır. Yani azınlığın çıkarları bir yana dursun çoğunluğun seçtiği hükûmet çoğunluğun çıkarını gözetir ve azınlığın çıkarı ele alınmaz. Çünkü o çoğunluğun çıkarını kabul etmek zorunda kalmaktadır. Ve bu da tiranlaşmanın basamaklarındandır.[6] “Böylece, her şeyi yapma hakkının ve yetisinin halk veya kral, demokrasi veya aristokrasi olarak adlandırdığımız, bir monarşide veya bir cumhuriyette uyguladığımız herhangi bir kuvvete verildiğini görürsem, şöyle söylerim: Burada bir tiranlık tohumu vardır. Hemen buradan gitmeye ve başka yasalar altında yaşamaya çalışırım.”[7] Tocgueville her şeyi yapma yetkisinin bir kişide veya bir toplulukta veya bir grupta bulunmasına kesinlikle karşı çıkar. Bu yetkiyi halkta seçmiş olsa veya bu yetkisinin verildiği kişi halkın çoğunluğu da olsa bu bir tiranlaşma yoludur. Tocgueville her ne kadar yetki sahibi olursa olsun gücün tamamen tek elde toplanmasına karşı olmuştur. Bu demokrasi olsa bile tiranlaşma olarak görmüştür. Tocgueville tiranlığı alt edebilmek için güçlü bir silahın olduğunu söyler. Bu silah düşünmektir der. Bu kuvvetli silah görünmez ve kavranılamaz bir kuvvettedir diye belirtir. O dönemde Avrupa’nın en bağımsız egemenlerini incelediğinde kendi yönetimine karşı düşman olan bazı karşıt fikirlerin devletin içine ve hatta yargılamaların yapıldığı mahkemelere bile gizlice sızılmasını engellenemediğini söylenmiştir. Ama Amerika’da bu durum farklılık göstermektedir. Çoğunluk fikir olarak çelişkide kaldığı zaman konuşulur tartışılır ortaya herkesin fikirleri sunulur; ama geriye dönülemeyecek şekilde karar alındığında herkes susar ve çoğunluk bunu kabul etmiş olur.[8] Bunun nedenini ise Tocgueville şu şekilde açıklamıştır : “Yasaları yapma ve bunları uygulama hakkıyla donanmış bir çoğunluğun yaptığı gibi, toplumun tüm güçlerini elinde toplayabilecek ve direnenleri alt edebilecek kadar mutlak bir hükümdar yoktur.”[9] Yani halkın çoğunluğu hükümdardan güçlüdür. Her ne kadar o hükümdarı çoğunluk seçmiş olsa da çoğunluk hükümdardan güçlüdür. Tocgueville o dönemde Amerika’nın büyük yazarlarının olmama sebebini tinsel özgürlüğün olmamasından kaynaklandığını söylemektedir. Tocgueville bu durumu şu cümlelerle açıklamıştır, “Tinsel özgürlük olmaksızın edebî deha var olmaz ve Amerika’da tinsel özgürlük yoktur.”[8] Tinsel özgürlüğün ne olduğuna bakarsak ruhsal özgürlük olarak ele alabiliriz. Amerika’da yazarların ortaya çıkamamasının sebebi ruhsal özgürlüklerinin olmamasıdır ve bunun sebebi iktidardır. İspanya’da din karşıtı yazılan kitapların yayılmasını mahkemeler tarafından engellenemediğini söyler Tocgueville. Amerika’da çok fazla inançsız insan vardı ancak bunu eden ne bir insan vardı ne de bu fikir için araştırma yapılabilecek bir kitap. Çünkü Amerika’da bu tarz kitapların basılması yasaktı ve insanların inançsız olduğunu dile getirmesi de dolaylı yoldan yasak olmaktaydı. Kılıçlardan ve cellatlardan bahseden Tocgueville, eski dönemlerde tiranlığın araçları olduğunu söyler. Ama o dönemde demokrasi içinde oluşan tiranlıkta cellatlar ve kılıçlar olmadan bu oluşum vardır. Peki, bu nasıl olmaktadır? Demokratik cumhuriyetlerde kılıç ve cellat yoktur. Çünkü baskı fiziksel olarak uygulanmaz. Ruhsal olarak bir şiddet söz konusudur. Yani demokratik cumhuriyetlerde hedef beden değildir. Ruhtur. Şiddet insan bedenine değil ruhuna uygulanmaktadır.[10] Tocgueville demokratik toplumdaki iktidarın “benimle aynı fikirde olmak zorundasınız yoksa ölürsünüz” şeklinde değil de şu şekilde bir şiddet uygulayacağını söyler, “benim gibi düşünmemek konusunda özgürsünüz, yaşamınız, mallarınız her şey sizde kalır, ama o gün bizim aramızda bir yabancı olursunuz. Şehirde ayrıcalıklarınızı korursunuz ama bunlar sizin için yararsız olacaktır; çünkü yurttaşların sizi seçmesini isteseniz de, onlar sizi seçmezler ve şimdi onlardan sadece saygı isteseniz de, onlar bunu vermeyi reddedecekmiş gibi görünürler, insanlar arasında kalacaksınız ama insanlığa dair haklarınızı kaybedeceksiniz. Hemcinslerinize yaklaştığınız zaman, onlar sizden pis bir varlıkmışsınız gibi kaçacaklar. Masumiyetinize inananlar bile sizi terk edecekler, çünkü onlardan da insanlar kaçacaktır. Barış içinde gidin, size yaşamı bırakıyorum, ama onu size ölümden daha kötü bir halde bırakıyorum.”[10]

Sonuç

Çoğunluğun tiranlığı olarak adlandırdığımız kavramda tam bu anlama gelmektedir aslında. Demokrasi sistemi bu yönüyle tiranlaşmaktadır. Her bireyin söz sahibi olması gereken bu sistemde, iktidar kendi fikrine uyum sağlamayanları fiziksel olarak bir şiddet uyguladığı görünmüyor olsa da ruhsal olarak bir baskı altına almaktadır. Ve bu sadece iktidarın baskısı değil çoğunluğun dışında kalan azınlığın çıkarını iktidar gözetmediği gibi, o iktidarı seçen çoğunlukta o azınlığı görmezden gelmektedir. Sıradan bir birey sadece farklı düşündüğü için günlük yaşantısını bile baskı altında geçirmek zorunda kalacaktır, onunla aynı statüde olan insanlar sırf iktidarla aynı fikirde olduğu için onu dışlayabilecektir. İşte demokrasinin olduğu hükûmetlerde bu tarz olaylar ortaya çıkarsa bu sistemin adı çoğunluğun tiranlığına dönüşür.

Kaynakça

  1. ^ "TÜRK DİL KURUMU SÖZLÜKLERİ". TDK. 29 Aralık 2018 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 7 Mayıs 2020. 
  2. ^ Tocqueville, Alexis de. Amerika'da Demokrasi. İLETİŞİM. s. 15. 
  3. ^ TOCGUEVİLLE, ALEXİS DE. Amerika'da Demokrasi. iletişim. s. 16. 
  4. ^ a b Tocqueville, Alexis de. Amerika'da Demokrasi. İLETİŞİM. s. 17. 
  5. ^ Tocqueville, Alexis de. Amerika'da Demokrasi. İLETİŞİM. s. 18. 
  6. ^ Tocqueville, Alexis de. Amerika'da Demokrasi. iletişim. s. 257. 
  7. ^ Tocqueville, Alexis de. Amerika'da Demokrasi. s. 262. 
  8. ^ a b Tocqueville, Alexis de. Amerika'da Demokrasi. İLETİŞİM. s. 264. 
  9. ^ Tocqueville, Alexis de. Amerika'da Demokrasi. iletişim. s. 264. 
  10. ^ a b Tocqueville, Alexis de. Amerika'da Demokrasi. İLETİŞİM. s. 265. 

İlgili Araştırma Makaleleri

<span class="mw-page-title-main">Demokrasi</span> tüm bireylerin eşit haklara sahip olduğu yönetim biçimi

Demokrasi veya el erki, halkın yasaları müzakere etme ve yasal düzenlemelere karar verme yetkisine veya bunu yapmak için yönetim görevlilerini seçme yetkisine sahip olduğu bir yönetim biçimidir. Kimin "halk" kabul edildiği ve yetkinin insanlar arasında nasıl paylaşıldığı veya hangi yetkilerin verildiği konuları zaman içinde ve farklı ülkelerde farklı oranlarda değişiklik göstermiştir. Demokrasinin özellikleri arasında genellikle toplanma özgürlüğü, örgütlenme özgürlüğü, mülkiyet hakları, din özgürlüğü, ifade özgürlüğü, vatandaşlık, yönetilenlerin rızası, genel oy hakkı, özgürlük hakkından ve yaşam hakkından haksız yere mahrum bırakılmamak ve azınlık hakları yer alır. Türkçeye kelimesinden geçmiştir.

<span class="mw-page-title-main">Anayasa</span> devleti yöneten temel ilkeler bütünü

Anayasa, ülke üzerindeki egemenlik haklarının kullanım yetkisinin içeriğinde belirtildiği şekliyle devlete verildiğini belirleyen toplumsal sözleşmelerdir. Hans Kelsen'in normlar hiyerarşisine göre diğer bütün hukuki kurallardan ve yapılardan üstündür ve hiçbir kanun ve yapı anayasaya aykırı olamaz. Devletin temel örgüt yapısını kuran, önemli organlarını ve işleyişlerini belirleyen; ayrıca temel hak ve özgürlükleri tespit edip, sınırlarını çizen hukuk metinleridir. Toplumsal bir sözleşme niteliği taşır. Devlet faaliyetlerini ve oluşum biçimini düzenleyen yasa metnidir.

<span class="mw-page-title-main">Totalitarizm</span> diktatörlükvari yönetim şekli

Totalitarizm, tüm yetkilerin merkezîleştirildiği, devlete ve hükûmet yöneticilerine mutlak itaat beklendiği diktatörlükvari yönetim biçimidir. Totalitarizm ile yönetilen devletler totaliter devlet olarak bilinir. Totalitarizmde bireysel özgürlüklere izin verilmez ve bireyin yaşamının tüm alanları devlet kontrolüne bırakılır.

<span class="mw-page-title-main">Siyaset felsefesi</span> felsefe ve siyaset bilimi alt disiplini

Siyaset felsefesi, devlet, hükûmet, siyaset, özgürlük, mülkiyet, meşruiyet, haklar, hukuk gibi konular hakkındaki, bu kavramlar nedir, neden ihtiyaç vardır, bir hükûmeti ne meşru kılar, devlet hangi özgürlükleri ve hakları neden korumalıdır, hangi biçimde kurumsallaşmalıdır, kanun nedir, vatandaşın devlete karşı yükümlülükleri nelerdir, bir hükûmet yasal olarak neden ve nasıl görevden çekilmelidir gibi temel sorulara cevap arayan ve bu konuları felsefeden faydalanarak inceleyen sosyal bilim dalıdır.

<span class="mw-page-title-main">Hükûmet</span> organize bir topluluğu yöneten sistem, kişi veya bir grup insan, genellikle bir devlet

Hükûmet, genellikle bir devlet olan düzenli bir topluluğu yöneten sistem veya insan grubudur.

<span class="mw-page-title-main">Atina demokrasisi</span> Antik Yunan şehir devletlerinde uygulanmış olan demokrasi çeşidi

Atina demokrasisi veya Klasik demokrasi, Antik Yunan şehir devletlerinde uygulanmış olan demokrasi çeşididir. Atina devlet yönetimi, antik çağın bilinen ilk demokrasisi ve belki de en önemlisidir. Diğer Yunan şehirleri de demokrasi yönetimi kurmalarına rağmen ya Atina modelini seçmemişler ya da istikrarı sağlayamamışlardır. Bilinen ilk doğrudan demokrasi denemesidir. Doğrudan demokrasi, Atina'da yaşayan herkesin devlet yönetimine katılma hakkı olduğu anlamına gelmez. Fakat, karar alıcı sistemin içinde yer alanlar için ekonomik düzey gibi herhangi bir ölçüt de yoktur. Atinalı vatandaşlar temsilci seçmezler, onun yerine yasaları ve vergi icralarını oylayarak karar verirlerdi.

Çoğulcu demokrasi, çoğunluğun mutlak hakimiyetini reddeden, azınlıktakilerin siyasal ve kültürel haklarının kabul edilmesi gerektiğini ve azınlığın da bir gün çoğunluk olabilme hakkının verilmesini savunan demokrasi anlayışıdır.

Kuvvetler ayrılığı veya güçler ayrılığı, devlet organları olan yasama, yürütme ve yargı güçlerinin birbirinden ayrılmış oldukları bir devlet yönetim modelidir. Devletin her biri birbirinden ayrı ve bağımsız güçlerdeki kol ve sorumluluk alanlarına ayrıldığı ve böylece her bir güç ve kolun bir diğeri ile güç ve sorumluluk alanları bakımından bir çatışma yaşamadıkları bu model ilk olarak antik Yunan ve Roma'da geliştirildi. Kuvvetler ayrılığında güçler normal olarak yasama, yürütme ve yargı olmak üzere üç kola ayrılmaktadır.

<span class="mw-page-title-main">Türkiye Cumhuriyeti Anayasası (1961)</span> Türkiye Cumhuriyetinin anayasası (1961–1982)

Türkiye Cumhuriyeti Anayasası veya 1961 Anayasası, 9 Temmuz 1961 tarihli referandum ile kabul edilen ve 12 Eylül Darbesi'ne kadar yürürlükte olan anayasadır.

<span class="mw-page-title-main">Anayasa hukuku</span>

Anayasa hukuku, ulus devletlerin ve diğer siyasi organizasyonların kurucu ve temel yasaları hakkındaki çalışmaları içermektedir. Anayasalar hükûmetler için bir çatı oluşturur, otorite, yeni yasa ve düzenlemelerin yapılmasında siyasi yapıların işlevlerini sınırlandırabilir veya tanımlayabilir.

<span class="mw-page-title-main">Westminster modeli</span> Birleşik Krallıkın parlamenter sistemi

Westminster modeli, Birleşik Krallık'ın demokratik parlamenter sistemine verilen isimdir. Bu sistem ismini İngiltere Parlamentosu'nun merkezi olan Westminster Sarayı'ndan almaktadır.

Yönetim sistemleri veya siyasal sistemler, herhangi bir devletin, mikrodevletin ve mikroulusun yönetimi için, hükmetme gücünün kimin veya kimlerin elinde bulunacağını belirleyerek oluşan ve farklılaşan devlet iktidarı türlerini ifade eder.

<span class="mw-page-title-main">Amerika Birleşik Devletleri Yüce Mahkemesi</span> Amerika Birleşik Devletlerindeki en yüksek mahkeme

Amerika Birleşik Devletleri Yüce Mahkemesi, en üst düzey temyiz mahkemesi ve kararlarıyla ABD Anayasası'nı yorumlayan organ. Açılan davalar çerçevesinde devletin ulusa, eyaletin eyalete ve hükûmetin yurttaşa karşı yetkilerinin sınırlarını belirler.

<span class="mw-page-title-main">Kazakistan Anayasası</span> Kazakistan Cumhuriyetinin anayasası

Kazakistan Anayasası, Kazakistan'ın 30 Ağustos 1995'ten bu yana geçerli olan anayasasıdır. Anayasa, 30 Ağustos 1995 tarihinde referandumla onaylanmıştır. Ayrıca her yıl 30 Ağustos, Kazakistan'da Anayasa Günü olarak kutlanmaktadır.

<span class="mw-page-title-main">Amerika'da Demokrasi</span>

Amerika'da Demokrasi, Alexis de Tocqueville’in 1830 yılında Gustave de Beaumont ile birlikte, cezaevi sistemini incelemek üzere gönderildiği Amerika’da edindiği gözlemlerden yararlanarak Amerikan demokrasi deneyimini incelediği kitabıdır. İki ciltten oluşan eser Fransızca olarak kaleme alınmış ve ilk olarak Paris’te yayınlanmıştır. Alexis de Tocqueville, Amerika’da Demokrasi ‘nin 1835 yılında yayınlanan ve çok ilgi gören birinci cildinde çoğunluğun tiranlığı kavramından bahsetmiş, 1840 yılında yayınlanan ikinci cildinde ise demokratik despotizm kavramını açıklamıştır. İlk cildi kadar ilgi görmeyen kitap hakkında John Stuart Mill, “demokrasi üstüne yazılmış ilk büyük siyaset felsefesi eseri” ifadesini kullanmıştır.

İlliberal demokrasi veya kısmî demokrasi ya da “düşük yoğunluklu” demokrasi olarak da adlandırılır, rejim terimi olarak kullanılır. “boş demokrasi” ya da “hibrit rejim” anlamına gelir. İlliberal demokrasi terimini ilk kez siyaset bilimci yazar Fareed Zakaria 1997’de yazdığı “İlliberal Demokrasinin Yükselişi” makalesinde kullandı.

<span class="mw-page-title-main">1973 Suriye Anayasası</span> Suriyenin eski anayasası

1973 Suriye Arap Cumhuriyeti Anayasası 13 Mart 1973'te kabul edildi ve 27 Şubat 2012'ye kadar yürürlükte kaldı. Anayasa, Suriye'nin karakterini Arap, demokratik ve cumhuriyetçi olarak tanımlar. Ayrıca, pan-Arap ideolojisine uygun olarak, ülkeyi daha geniş Arap dünyasının bir bölgesi ve halkını Arap ulusunun ayrılmaz bir parçası olarak konumlandırır. Anayasa, Arap Sosyalist Baas Partisinin gücünü sağlamlaştırdı. Anayasanın 8. maddesi partiyi "toplumda ve devlette önde gelen parti" olarak tanımlar, oysa Suriye - çoğu kez inanıldığı gibi - resmi anlamda tek partili bir sistem değildi.

<span class="mw-page-title-main">Suriye yargı sistemi</span> Suriyenin yargı sistemi

Suriye'nin yargı sistemi Osmanlı, Fransız ve İslam hukukunun bir sentezidir. Medeni, ticari ve ceza kanunları öncelikle Fransız hukuk uygulamalarına dayanmaktadır. 1949'da ilan edilen bu kanunlar, bedeviler ve dini azınlıklar arasında örf ve adet hukukunun uygulanmasını sınırlamak için onaylanmış özel hükümlere sahiptir. İslam dini mahkemeleri ülkenin bazı bölgelerinde işlemeye devam ediyor, ancak yargı yetkisi evlilik, boşanma, babalık, çocukların velayeti ve miras gibi kişisel statü meseleleriyle sınırlı. Bununla birlikte, 1955'te kişisel statünün birçok yönüne ilişkin bir kişisel kod geliştirildi. Bu kanun, kadının statüsünü iyileştirerek ve miras kanunlarını netleştirerek şeriatı değiştirdi ve modernize etti.

Anayasacılık, "hükümetin otoritesinin bir temel yasalar bütününden kaynaklandığı ve bununla sınırlı olduğu ilkesini detaylandıran fikirler, tutumlar ve davranış kalıplarının bir bileşimidir".

Ilımlı despotizm, Alexis de Tocqueville tarafından tanımlanan bir terimdir ve bir ülkenin "küçük karmaşık kurallar ağı" tarafından istila edilerek düşebileceği durumu tarif etmektedir. Ilımlı despotizm, despotizmden farklıdır çünkü insanlar için açıkça belirgin değildir.