Çivi yazısı
Yazı Tipi | Logogram ve Hece yazısı |
---|---|
Dönem | MÖ 3100 - MS 2. yy |
Yazı yönü | Soldan sağa |
Kullanan uygarlıklar | |
Öncülü | Proto-çivi yazısı |
Çivi yazısı, kilden yapılma tabletlerin üzerine resimler ya da harf görevi gören ve sesleri temsil eden semboller ile özel bir teknikle yazılan; papirüsün bulunması ile son bulan tarihteki ilk yazı sistemidir.[1] Maden Çağlarının sonunda, yaklaşık MÖ 3500'lerde Sümerler tarafından icat edilmiştir.
İfade edilmek istenen kavramlarda, var olan kayıt sisteminin yetersiz kalması, yazının gelişmesinde çok önemli bir adım atılmasına neden oldu. Bu, kullanılan dilin, ilk olarak aktif bir biçimde yazıya geçirilmesi olayıdır. Bu aşamada, Sümer dilinin çoğunlukla tek heceli sözcüklerden oluşmasının da büyük payı vardır. Böylece, çizilen her işarette, tasvir edilen nesne değil, bu sözcüğün ses değeri ön plana çıkarılmıştır. Örneğin, Sümerce "dağ" sözcüğü /KUR/, "su" /A/, "ağız" ise /KA/ olarak okunurdu. "KUR.A.KA" diye özel bir isim yazılmak istendiğini varsayıldığında katip, önce bu ismi oluşturan resimleri yan yana çizmeliydi.
Sonra bunu gören kişilerin resimsel özelliklerine aldanıp, "Dağın suyu içilir" gibi, yanlış şekilde algılamalarını önlemek için de, sözcüğün başına, bunların ses değerleri ile okunması gerektiğini gösteren bir uyarı işareti koyulurdu. Determinatif (belirtici) adı verilen bu işaretler, daha sonra çivi yazısının ilerleyen evrelerinde, kadın, erkek, nehir, ülke, şehir vb. özel isimlerinin başına, bazen de sonuna konarak, yaygın bir şekilde kullanılmaya başlandı. İşte bu gelişmeye, yani sözcüklerin içerdikleri ses değerleri ile okunmaya başlanmasına, "fonetizasyon aşaması" veya "sesleşme evresi" denir. Bu aşama, Uruk III b evresine, yani yaklaşık MÖ 3. bin yılın başlarına rastlar.
Genel bakış
İlk zamanlarda muhtemelen kaçınılmaz bir zorunluluk sonucunda ortaya çıkan, resimlerin içerdikleri ses değerlerinin kullanılmaya başlanması ile, çok daha kesin mesajlar verilebileceği çabuk kavranmıştır. Bu dönemde ortaya çıkan, önemli bir özellik de, anlamı göz önünde bulundurulmaksızın, sözcüklerin yalnızca ses değerlerindeki benzerlik veya eşitlik nedeniyle, başka sözcüklerin yazımında da kullanılmaya başlanmasıdır. Örneğin, Sümerce "ok" anlamına gelen Tl işareti, aynı ses değerine sahip olduğu için, "yaşam" sözcüğüne de, aynı işaretle yazım olanağı sağlamıştır. Elbette Sümerce okumayı bilen biri, bu iki sözcük arasındaki "eş değerlilik"ten haberdar olduğu için, "ok" işareti ile gösterilmiş bir logogramın, metnin içeriğine göre, "hayat" olarak okunması gerektiğini fark edecektir. Bu Türkçede birden fazla anlamı olan sözcüklerle ("at", "yüz", "alay" vb. gibi) karşılaştırılabilir.
Sözcüklerin fonetik olarak ifade edilebilmeleri, geç dönemlerde çok daha fazla işlerlik kazanan, hecelerin kullanılabilmesini olanaklı kıldı. Böylece, ayak resmiyle gösterilen mastar halindeki "gitmek" fiilinden öte, "gidiyorum" gibi çekimli formlar da yazılabildi. Bu yenilik gittikçe kuvvet kazanmasına rağmen, eski logogramları, yani tek işaretli sözcükleri, tamamen ortadan kaldıramadı. Kullanışlılığından dolayı, bu logografik yazı, silindir mühürler, heykeller ve steller üzerinde çivi yazısının gelişiminin sonuna kadar korundu. Fakat, özellikle fiillerin ifadesinde, yeni fonetik hece yazısı, eski yöntemin yerini aldı. Bazı sözcüklerin aynı işaretle yazılabilmelerine karşın, yine anlamı aynı olan sözcükler için değişik işaretler de yaratıldı. Örneğin, Sümercede "GU", hem "boyun", hem de "öküz" anlamına gelen bir sözcüktür. Böylece GU, iki farklı işaretle yazılabildi. Bu "çok işaretlilik" (polysemie) ile daha geç dönemlerdeki kullanımlarla da birlikte, GU tam 14 farklı işaretle yazım olanağı buldu. Bundan başka işaretler, "çok seslilik" (polyphonie) kazandılar. Örneğin, tek başına kullanıldığında, "gün" anlamına gelen, aynı yazımla, /BABBAR/ diye okunup "beyaz" rengini ifade eden, UD işareti, sözcük içindeki yazılımlara göre, ud, pir, tam, par, lah, lih hece değerlerini de kazanmıştır.
Şimdi belki, bu uygulamayla, bir metnin okunuşunun son derece zorlaşabileceği sorusu akla gelebilir. Bu konuda en büyük yardımcı, belirli dönemlerde ve belirli metin gruplarında kısıtlı sayıda işaret kullanılmış olmasıdır. Ayrıca çoğu zaman metnin içeriği ve her işareti izleyen bir diğeri, nasıl doğru okunması gerektiğini kendi gösterir.
Böylece MÖ. 3. bin yılda kullanılan sözcük yazısı, yerini daha gelişmiş bir sözcük-hece yazısı sistemine bıraktı. O zamana kadar hiçbir işareti olmayan, sözcük ve isimler de bu şekilde yazılabildi. Daha önemlisi, aynı yolla, gramere ait özellikler de yaşam buldu.
Çivi yazısı hece sistemine dayanan bir yazı sistemi olduğu için, sesli harflerin (vokaller) birer işaretle gösterilebilmelerine karşın, sessiz olanlar, (konsonantlar) bu şekilde yazılamaz; bunlar mutlaka bir sesli ile birlikte belirtilmek zorundadırlar. Bu hece işaretleri de 3 grup altında toplanır.
- Sesli+sessiz = iğ, ud, at vb.
- Sessiz+sesli = ta, gu, bi vb.
- Sessiz+sesli+sessiz = tal, pir, kum vb.
İlk zamanlar yazı, Çincede olduğu gibi, yüzleri sağa dönük işaretlerle, sağ üst köşeden başlayarak, aşağıya doğru yazılırdı. Buna inanılmasını sağlayan neden ise, Piktografik dönemde, doğadan alınmış işaretlerin olasılıkla doğal görünümleri yönünde yazılmış olmaları gerektiğinden kaynaklanmaktadır. Bu, tablet bölümlerinin sağdan sola sıralanması, bölümler içindeki işaretlerin ise, yukarıdan aşağıya yazılması anlamına gelir. Sonra tam olarak bilinmeyen bir olasılıkla tabletin tutuluş şekli gibi pratik bir nedenle, işaretler öyle bir pozisyonda yazıldılar ve belki de okundular- ki, daha önceki işaret yönlerinden 90° sola döndüler. Böylece, sağdan başlayarak, yukarıdan aşağıya doğru yazılan sütunlar, soldan sağa doğru ve alt alta yazılan satırlar haline geldi. Ancak, bu değişimin ne zaman meydana geldiği kesin olarak saptanamamaktadır. Bir süre sonra ne olduğu bilinmeyen, ancak olasılıkla doğada çabuk tahrip olabilen, ilk yazı malzemesinin yerini kil alınca, bu madde üzerine resimlerin çizilerek değil, baskı yolu ile daha kolay yapıldığı fark edildi. Böylelikle, resim karakterleri için ucu üçgenleştirilmiş bir kamış olan, stylus kullanılmaya başlandı. Kilin topaklanması nedeniyle, yapılması zor olan yuvarlak hatlar ise, düz çizgilerle gösterildi. İlk zamanlarda kâtipler, bu çizgileri türlü şekillerde bir araya getirerek, eski resim formlarını korumaya çalıştılar. Ancak işaretlerin çok karışmasına ve yazının zorlaşmasına neden olan bu uygulamadan kısa sürede vazgeçildi. Sonuçta kalemin kil üzerine bastırılıp, hafifçe geri çekilmesiyle çivi görünümünü andıran işaretler, resim yazısının tahtına oturdu, ilk önce her yöne basılan bu işaretlerin, zamanla, yine pratik nedenlerden dolayı, çivi başı sağa dönük olanlar terkedildi. Böylece yaygın olarak kullanılan yatay, dikey ve eğik çivilere, köşe çengeli denilen bir çeşidin de eklenmesiyle elde edilen işaretler, istenildiği gibi kullanılmaya başlandı. Bu işaretler, zamanla mümkün olduğunca basite indirgendi ve ilk dönemlerde 1000 kadar olan sayıları, giderek 500-600'e kadar azaldı. Çivi yazısı, yaklaşık MÖ 2700 yıllarında, gerek biçimsel ve gerekse içerik gelişimini geniş ölçüde tamamladıktan sonra, ilk olarak, hece işaretleri, determinatifler ve logogramlarla yazılan, tam ve gerçek anlamda bir yazı sistemi haline geldi.
Diğer erken dönem buluntu merkezleri
Yazının başlangıcına dair ilk belgelerin Uruk IV ve bunu izleyen Uruk III yapı katlarından geldiğinden daha önce bahsetmiştik. Kuzeyde bir yerleşme merkezi olan Cemdet Nasr ve Susa'da bulunmuş Proto-Elam tabletleri ise Uruk III tab-letleriyle çağdaş diğer yazılı belge gruplarını oluştururlar. Uruk IV-III katları yaklaşık M.Ö. 3300-2900 yılları arasına tarihlenir. Aralarında hem benzerlikler, hem de farklılıklar bulunan bu üçlü tablet grubundan Uruk ve Cemdet Nasr tabletlerinin Sümerce yazıldığı kabul edilirken, Susa tabletleri, hakkında hâlen çok az şey bilinen, Elam dilinin ilk örnekleri olarak görülmektedir.
Uruk, Cemdet Nasr ve Ur şehirlerinden gelen tabletler, herhangi bir tarihi belge içermezler. Tarihi belgelere ilk örnek, Erhanedan Dönemi IHII'e, yani yaklaşık M.Ö. 2600'lere tarihlenir. Bu dönemle aşağı yukarı çağdaş olan belgeler ise, Şuruppak'tan (Fara) gelmektedir. Şuruppak ve onu takip eden Abu Salabih ve Ebla Tabletleri, Sümer yazısının gelişimini hem işaretlerdeki form, hem de kullanımdaki esneklikte göstermeleri açısından ilginç örnekler oluştururlar.
- Tarih yazı ile başlar. İlk yazı türü çivi yazısıdır. Taşların ya da toprak tabletlerin üzerine resimler ya da harfler ile özel bir teknikle yazılır. Çivi yazısı çok eskiden bulunmuştur.
- Yazı, en genel tarifiyle, ağızdan çıkan seslerin, dolayısıyla sözcüklerin, kulak ya da jest yardımı olmaksızın, gözle görülebilen, bazen de dokunulabilen işaretler halinde biçimlendirilerek kaydedilmesini sağlayan araçtır.
İletişim araçları ve fikir yazıları
İnsanoğlu varolduğundan beri, duygu ve düşüncelerini başka kişilerle paylaşabilmek için, çok çeşitli iletişim yolları bulmuştur. Bunların ilk örnekleri arasında, günümüzde dahi pek çok toplum tarafından kullanılan görsel işaretler, örneğin ateş, duman ve ışığı ya da akustik işaretler olarak adlandırılan, davul ve ıslık çalmak gösterebilir.[2] Ancak bütün bunlar zaman ve alan açısından sınırlanmıştır; mesaj verildikten hemen sonra kaybolurlar ve tekrar edilmedikleri sürece başa alınma olanakları yoktur.
Ayrıca, hepsi sadece az ya da çok birbirine yakın bölgede bulunan kişiler arasındaki iletişimde kullanılabilirler. Alan ya da zamanla kısıtlanmamış bir yol arama ihtiyacı, insanları çeşitli nesnelerin belirli bir sıraya göre yan yana dizilmesinden oluşan "madde yazısı", daha çok hayvancılıkta kullanılan "sayma çubukları", yine belirli aralıklarla düğümlenmiş iplerden meydana gelen "quipu düğüm yazısı", bir mesaj vermek üzere kaya üzerine yazılan veya çizilen resimler anlamına gelen, "petrog-ramlar ve petroglifler" gibi iletişim sistemlerine götürdü.[2] Ancak bunlar da, nispeten kalıcı olmalarına karşın, belirli durumlarda, kısıtlı sayıda mesajı iletebilirler ve daha önemlisi yanlış ya da farklı algılanma olasılıkları çok yüksektir.
Genel olarak "fikir yazısı" olarak adlandırılan bu sistemler içinde, kendine Eski Önasya Dünyası'nda geniş yayılım alanı bulan, token veya Latince adıyla calculi (hesap taşları) adı verilen küçük kil semboller, yazıya geçiş sürecinde ayrı bir yer tutar. Kilden yapılıp, pişirilerek sertleştirilmiş ve çoğunlukla üzerleri şekillere ayrılmış, çeşitli formlardaki bu calculi veya hesap taşlarının her biri farklı bir nesneye karşılık geliyor ve ticareti yapılan malların türü ve ölçüsü hakkın da bilgi veriyordu.
Örneğin, Sümer'deki Uruk şehrinden biri, Elam'ın Susa kentindeki başka birine üç testi susam yağı göndermek istiyor. Bunun için Sümerli yağ yerine kullanılan sembollerden üç tane alıp, bunları bir ipe geçirerek bağlıyor, bir başka kil topağı ile de mühürleyip, malının güvenliğini sağlıyordu. Bazen de bu sembolleri yumuşak ve nemli bir kil topağıyla sararak, içi görünmeyen bir top haline getiriyor ve her tarafını mühürlediği bu topun üzerine içindeki sembol sayısı kadar da şekillerini basıyordu. Malı getiren kişi, bu "makbuz"u Susa'daki kişiye iletmek zorundaydı. Böylece oradaki ticaret ortağı, ilk bakışta malın türü, miktarı ve gönderen kişi hakkında bilgi sahibi oluyordu. Şüphelendiği bir durumda ise, topu kırarak, içindeki sembollerle elindeki malı karşılaştırabilirdi.
"Hesap taşları", çeşitli diller kullanan toplumlar arasında, uzak mesafelerde anlaşılabilmesi nedeniyle, özellikle ticarette son derece kullanışlıydı. Bu sembollerin, daha sonra yazıya geçildiği dönemlerde de, aynı şekilleriyle kil tabletler üzerine çizilmiş olduğunun saptanması ile, önemleri daha da artmıştır.
Örnek
-a | -e | -i | -u | |
a 𒀀, á 𒀉 | e 𒂊, é 𒂍 | i 𒄿, í=IÁ 𒐊 | u 𒌋, | |
b- | ba 𒁀, | be=BAD 𒁁, | bi 𒁉, | bu 𒁍, |
d- | da 𒁕, dá=TA 𒋫 | de=DI 𒁲, dé , | di 𒁲, dí=TÍ 𒄭 | du 𒁺, |
g- | ga 𒂵, gá 𒂷 | ge=GI 𒄀, | gi 𒄀, | gu 𒄖, |
ḫ- | ḫa 𒄩, | ḫe=ḪI 𒄭, ḫé=GAN 𒃶 | ḫi 𒄭, ḫí=GAN 𒃶 | ḫu 𒄷 |
k- | ka 𒅗, | ke=KI 𒆠, ké=GI 𒄀 | ki 𒆠, kí=GI 𒄀 | ku 𒆪, |
l- | la 𒆷, | le=LI 𒇷, lé=NI 𒉌 | li 𒇷, lí=NI 𒉌 | lu 𒇻, lú 𒇽 |
m- | ma 𒈠, má 𒈣 | me 𒈨, | mi 𒈪, | mu 𒈬, mú=SAR 𒊬 |
n- | na 𒈾, | ne 𒉈, né=NI 𒉌 | ni 𒉌, ní=IM 𒉎 | nu 𒉡, nú=NÁ 𒈿 |
p- | pa 𒉺, pá=BA 𒐀 | pe=PI 𒉿, pé=BI 𒁉 | pi 𒉿, | pu=BU 𒁍, |
r- | ra 𒊏, rá=DU 𒁺 | re=RI 𒊑, ré=URU 𒌷 | ri 𒊑, rí=URU 𒌷 | ru 𒊒, |
s- | sa 𒊓, | se=SI 𒋛, sé=ZI 𒍣 | si 𒋛, sí=ZI 𒍣 | su 𒋢, |
š- | ša 𒊭, | še 𒊺, šé, | ši=IGI 𒅆, ší=SI 𒋛 | šu 𒋗, |
t- | ta 𒋫, tá=DA 𒁕 | te 𒋼, té=TÍ 𒊹 | ti 𒋾, | tu 𒌅, |
z- | za 𒍝, zá=NA4 𒉌𒌓 | ze=ZI 𒍣, zé=ZÌ 𒍢 | zi 𒍣, | zu 𒍪, zú=KA 𒅗 |
a- | e- | i- | u- | |
a 𒀀, á 𒀉 | e 𒂊, é 𒂍 | i 𒄿, í=IÁ 𒐊 | u 𒌋, | |
-b | ab 𒀊, áb 𒀖 | eb=IB 𒅁, éb=TUM 𒌈 | ib 𒅁, íb=TUM 𒌈 | ub 𒌒, úb=ŠÈ 𒂠 |
-d | ad 𒀜, ád 𒄉 | ed=Á 𒀉 | id=Á 𒀉, íd=A.ENGUR 𒀀𒇉 | ud 𒌓, úd=ÁŠ 𒀾 |
-g | ag 𒀝, ág 𒉘 | eg=IG 𒅅, ég=E 𒂊 | ig 𒅅, íg=E 𒂊 | ug 𒊌 |
-ḫ | aḫ 𒄴, áḫ=ŠEŠ 𒋀 | eḫ=AḪ 𒄴 | iḫ=AḪ 𒄴 | uḫ=AḪ 𒄴, úḫ 𒌔 |
-k | ak=AG 𒀝 | ek=IG 𒅅 | ik=IG 𒅅 | uk=UG 𒊌 |
-l | al 𒀠, ál=ALAM 𒀩 | el 𒂖, él=IL 𒅋 | il 𒅋, íl 𒅍 | ul 𒌌, úl=NU 𒉡 |
-m | am 𒄠/𒂔, ám=ÁG 𒉘 | em=IM 𒅎 | im 𒅎, ím=KAŠ4 𒁽 | um 𒌝, úm=UD 𒌓 |
-n | an 𒀭 | en 𒂗, én, | in 𒅔, | un 𒌦, ún=U 𒌋 |
-p | ap=AB 𒀊 | ep=IB, ép=TUM 𒌈 | ip=IB 𒅁, íp=TUM 𒌈 | up=UB 𒌒, úp=ŠÈ 𒂠 |
-r | ar 𒅈, ár=UB 𒌒 | er=IR 𒅕 | ir 𒅕, íp=A.IGI 𒀀𒅆 | ur 𒌨, úr 𒌫 |
-s | as=AZ 𒊍 | es=GIŠ 𒄑, és=EŠ 𒂠 | is=GIŠ 𒄑, ís=EŠ 𒂠 | us=UZ, ús=UŠ 𒍑 |
-š | aš 𒀸, áš 𒀾 | eš 𒌍/𒐁, éš=ŠÈ 𒂠 | iš 𒅖, íš=KASKAL 𒆜 | uš 𒍑, |
-t | at=AD 𒀜, át=GÍR gunû 𒄉 | et=Á 𒀉 | it=Á 𒀉 | ut=UD 𒌓, út=ÁŠ 𒀾 |
-z | az 𒊍 | ez=GIŠ 𒄑, éz=EŠ 𒂠 | iz= GIŠ 𒄑, íz=IŠ 𒅖 | uz , |
Kaynakça
- ^ Robinson, Andrew (2009). Writing and script: a very short introduction. Oxford: Oxford University Press. ISBN 978-0199567782.
- ^ a b Albayrak, İrfan (2016). "Sembollerden Çiviyazısına Geçiş ve Yazının Anadolu'ya Gelişi". 10 (2). Archivum Anatolicum-Anadolu Arşivleri: 15-26.
Dış bağlantılar
- Çivi Yazısının Doğuşu Ve Gelişmesi, Fürüzan Kınal - Ankara Üniversitesi2 Haziran 2018 tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi.