İçeriğe atla

Çivi yazısı

Çivi Yazısı
Çorum kazılarında bulunan Hititler'e ait çivi yazısı ile yazılmış Kadeş Antlaşması metni. İstanbul Arkeoloji Müzesi
Yazı TipiLogogram ve Hece yazısı
DönemMÖ 3100 - MS 2. yy
Yazı yönüSoldan sağa
Kullanan uygarlıklar
ÖncülüProto-çivi yazısı
MÖ 26. yüzyıldan kalma, anıtsal arkaik tarzda bir Sümer yazıtı
Ur antik kentinde bulunan çivi yazısı, Güney Irak

Çivi yazısı, kilden yapılma tabletlerin üzerine resimler ya da harf görevi gören ve sesleri temsil eden semboller ile özel bir teknikle yazılan; papirüsün bulunması ile son bulan tarihteki ilk yazı sistemidir.[1] Maden Çağlarının sonunda, yaklaşık MÖ 3500'lerde Sümerler tarafından icat edilmiştir.

İfade edilmek istenen kavramlarda, var olan kayıt sisteminin yetersiz kalması, yazının gelişmesinde çok önemli bir adım atılmasına neden oldu. Bu, kullanılan dilin, ilk olarak aktif bir biçimde yazıya geçirilmesi olayıdır. Bu aşamada, Sümer dilinin çoğunlukla tek heceli sözcüklerden oluşmasının da büyük payı vardır. Böylece, çizilen her işarette, tasvir edilen nesne değil, bu sözcüğün ses değeri ön plana çıkarılmıştır. Örneğin, Sümerce "dağ" sözcüğü /KUR/, "su" /A/, "ağız" ise /KA/ olarak okunurdu. "KUR.A.KA" diye özel bir isim yazılmak istendiğini varsayıldığında katip, önce bu ismi oluşturan resimleri yan yana çizmeliydi.

Sonra bunu gören kişilerin resimsel özelliklerine aldanıp, "Dağın suyu içilir" gibi, yanlış şekilde algılamalarını önlemek için de, sözcüğün başına, bunların ses değerleri ile okunması gerektiğini gösteren bir uyarı işareti koyulurdu. Determinatif (belirtici) adı verilen bu işaretler, daha sonra çivi yazısının ilerleyen evrelerinde, kadın, erkek, nehir, ülke, şehir vb. özel isimlerinin başına, bazen de sonuna konarak, yaygın bir şekilde kullanılmaya başlandı. İşte bu gelişmeye, yani sözcüklerin içerdikleri ses değerleri ile okunmaya başlanmasına, "fonetizasyon aşaması" veya "sesleşme evresi" denir. Bu aşama, Uruk III b evresine, yani yaklaşık MÖ 3. bin yılın başlarına rastlar.

Genel bakış

İlk zamanlarda muhtemelen kaçınılmaz bir zorunluluk sonucunda ortaya çıkan, resimlerin içerdikleri ses değerlerinin kullanılmaya başlanması ile, çok daha kesin mesajlar verilebileceği çabuk kavranmıştır. Bu dönemde ortaya çıkan, önemli bir özellik de, anlamı göz önünde bulundurulmaksızın, sözcüklerin yalnızca ses değerlerindeki benzerlik veya eşitlik nedeniyle, başka sözcüklerin yazımında da kullanılmaya başlanmasıdır. Örneğin, Sümerce "ok" anlamına gelen Tl işareti, aynı ses değerine sahip olduğu için, "yaşam" sözcüğüne de, aynı işaretle yazım olanağı sağlamıştır. Elbette Sümerce okumayı bilen biri, bu iki sözcük arasındaki "eş değerlilik"ten haberdar olduğu için, "ok" işareti ile gösterilmiş bir logogramın, metnin içeriğine göre, "hayat" olarak okunması gerektiğini fark edecektir. Bu Türkçede birden fazla anlamı olan sözcüklerle ("at", "yüz", "alay" vb. gibi) karşılaştırılabilir.

Sözcüklerin fonetik olarak ifade edilebilmeleri, geç dönemlerde çok daha fazla işlerlik kazanan, hecelerin kullanılabilmesini olanaklı kıldı. Böylece, ayak resmiyle gösterilen mastar halindeki "gitmek" fiilinden öte, "gidiyorum" gibi çekimli formlar da yazılabildi. Bu yenilik gittikçe kuvvet kazanmasına rağmen, eski logogramları, yani tek işaretli sözcükleri, tamamen ortadan kaldıramadı. Kullanışlılığından dolayı, bu logografik yazı, silindir mühürler, heykeller ve steller üzerinde çivi yazısının gelişiminin sonuna kadar korundu. Fakat, özellikle fiillerin ifadesinde, yeni fonetik hece yazısı, eski yöntemin yerini aldı. Bazı sözcüklerin aynı işaretle yazılabilmelerine karşın, yine anlamı aynı olan sözcükler için değişik işaretler de yaratıldı. Örneğin, Sümercede "GU", hem "boyun", hem de "öküz" anlamına gelen bir sözcüktür. Böylece GU, iki farklı işaretle yazılabildi. Bu "çok işaretlilik" (polysemie) ile daha geç dönemlerdeki kullanımlarla da birlikte, GU tam 14 farklı işaretle yazım olanağı buldu. Bundan başka işaretler, "çok seslilik" (polyphonie) kazandılar. Örneğin, tek başına kullanıldığında, "gün" anlamına gelen, aynı yazımla, /BABBAR/ diye okunup "beyaz" rengini ifade eden, UD işareti, sözcük içindeki yazılımlara göre, ud, pir, tam, par, lah, lih hece değerlerini de kazanmıştır.

Şimdi belki, bu uygulamayla, bir metnin okunuşunun son derece zorlaşabileceği sorusu akla gelebilir. Bu konuda en büyük yardımcı, belirli dönemlerde ve belirli metin gruplarında kısıtlı sayıda işaret kullanılmış olmasıdır. Ayrıca çoğu zaman metnin içeriği ve her işareti izleyen bir diğeri, nasıl doğru okunması gerektiğini kendi gösterir.

Böylece MÖ. 3. bin yılda kullanılan sözcük yazısı, yerini daha gelişmiş bir sözcük-hece yazısı sistemine bıraktı. O zamana kadar hiçbir işareti olmayan, sözcük ve isimler de bu şekilde yazılabildi. Daha önemlisi, aynı yolla, gramere ait özellikler de yaşam buldu.

Çivi yazısı hece sistemine dayanan bir yazı sistemi olduğu için, sesli harflerin (vokaller) birer işaretle gösterilebilmelerine karşın, sessiz olanlar, (konsonantlar) bu şekilde yazılamaz; bunlar mutlaka bir sesli ile birlikte belirtilmek zorundadırlar. Bu hece işaretleri de 3 grup altında toplanır.

  1. Sesli+sessiz = iğ, ud, at vb.
  2. Sessiz+sesli = ta, gu, bi vb.
  3. Sessiz+sesli+sessiz = tal, pir, kum vb.

İlk zamanlar yazı, Çincede olduğu gibi, yüzleri sağa dönük işaretlerle, sağ üst köşeden başlayarak, aşağıya doğru yazılırdı. Buna inanılmasını sağlayan neden ise, Piktografik dönemde, doğadan alınmış işaretlerin olasılıkla doğal görünümleri yönünde yazılmış olmaları gerektiğinden kaynaklanmaktadır. Bu, tablet bölümlerinin sağdan sola sıralanması, bölümler içindeki işaretlerin ise, yukarıdan aşağıya yazılması anlamına gelir. Sonra tam olarak bilinmeyen bir olasılıkla tabletin tutuluş şekli gibi pratik bir nedenle, işaretler öyle bir pozisyonda yazıldılar ve belki de okundular- ki, daha önceki işaret yönlerinden 90° sola döndüler. Böylece, sağdan başlayarak, yukarıdan aşağıya doğru yazılan sütunlar, soldan sağa doğru ve alt alta yazılan satırlar haline geldi. Ancak, bu değişimin ne zaman meydana geldiği kesin olarak saptanamamaktadır. Bir süre sonra ne olduğu bilinmeyen, ancak olasılıkla doğada çabuk tahrip olabilen, ilk yazı malzemesinin yerini kil alınca, bu madde üzerine resimlerin çizilerek değil, baskı yolu ile daha kolay yapıldığı fark edildi. Böylelikle, resim karakterleri için ucu üçgenleştirilmiş bir kamış olan, stylus kullanılmaya başlandı. Kilin topaklanması nedeniyle, yapılması zor olan yuvarlak hatlar ise, düz çizgilerle gösterildi. İlk zamanlarda kâtipler, bu çizgileri türlü şekillerde bir araya getirerek, eski resim formlarını korumaya çalıştılar. Ancak işaretlerin çok karışmasına ve yazının zorlaşmasına neden olan bu uygulamadan kısa sürede vazgeçildi. Sonuçta kalemin kil üzerine bastırılıp, hafifçe geri çekilmesiyle çivi görünümünü andıran işaretler, resim yazısının tahtına oturdu, ilk önce her yöne basılan bu işaretlerin, zamanla, yine pratik nedenlerden dolayı, çivi başı sağa dönük olanlar terkedildi. Böylece yaygın olarak kullanılan yatay, dikey ve eğik çivilere, köşe çengeli denilen bir çeşidin de eklenmesiyle elde edilen işaretler, istenildiği gibi kullanılmaya başlandı. Bu işaretler, zamanla mümkün olduğunca basite indirgendi ve ilk dönemlerde 1000 kadar olan sayıları, giderek 500-600'e kadar azaldı. Çivi yazısı, yaklaşık MÖ 2700 yıllarında, gerek biçimsel ve gerekse içerik gelişimini geniş ölçüde tamamladıktan sonra, ilk olarak, hece işaretleri, determinatifler ve logogramlarla yazılan, tam ve gerçek anlamda bir yazı sistemi haline geldi.

Diğer erken dönem buluntu merkezleri

Yazının başlangıcına dair ilk belgelerin Uruk IV ve bunu izleyen Uruk III yapı katlarından geldiğinden daha önce bahsetmiştik. Kuzeyde bir yerleşme merkezi olan Cemdet Nasr ve Susa'da bulunmuş Proto-Elam tabletleri ise Uruk III tab-letleriyle çağdaş diğer yazılı belge gruplarını oluştururlar. Uruk IV-III katları yaklaşık M.Ö. 3300-2900 yılları arasına tarihlenir. Aralarında hem benzerlikler, hem de farklılıklar bulunan bu üçlü tablet grubundan Uruk ve Cemdet Nasr tabletlerinin Sümerce yazıldığı kabul edilirken, Susa tabletleri, hakkında hâlen çok az şey bilinen, Elam dilinin ilk örnekleri olarak görülmektedir.

Uruk, Cemdet Nasr ve Ur şehirlerinden gelen tabletler, herhangi bir tarihi belge içermezler. Tarihi belgelere ilk örnek, Erhanedan Dönemi IHII'e, yani yaklaşık M.Ö. 2600'lere tarihlenir. Bu dönemle aşağı yukarı çağdaş olan belgeler ise, Şuruppak'tan (Fara) gelmektedir. Şuruppak ve onu takip eden Abu Salabih ve Ebla Tabletleri, Sümer yazısının gelişimini hem işaretlerdeki form, hem de kullanımdaki esneklikte göstermeleri açısından ilginç örnekler oluştururlar.

Bir örnek
  • Tarih yazı ile başlar. İlk yazı türü çivi yazısıdır. Taşların ya da toprak tabletlerin üzerine resimler ya da harfler ile özel bir teknikle yazılır. Çivi yazısı çok eskiden bulunmuştur.
  • Yazı, en genel tarifiyle, ağızdan çıkan seslerin, dolayısıyla sözcüklerin, kulak ya da jest yardımı olmaksızın, gözle görülebilen, bazen de dokunulabilen işaretler halinde biçimlendirilerek kaydedilmesini sağlayan araçtır.

İletişim araçları ve fikir yazıları

İnsanoğlu varolduğundan beri, duygu ve düşüncelerini başka kişilerle paylaşabilmek için, çok çeşitli iletişim yolları bulmuştur. Bunların ilk örnekleri arasında, günümüzde dahi pek çok toplum tarafından kullanılan görsel işaretler, örneğin ateş, duman ve ışığı ya da akustik işaretler olarak adlandırılan, davul ve ıslık çalmak gösterebilir.[2] Ancak bütün bunlar zaman ve alan açısından sınırlanmıştır; mesaj verildikten hemen sonra kaybolurlar ve tekrar edilmedikleri sürece başa alınma olanakları yoktur.

Ayrıca, hepsi sadece az ya da çok birbirine yakın bölgede bulunan kişiler arasındaki iletişimde kullanılabilirler. Alan ya da zamanla kısıtlanmamış bir yol arama ihtiyacı, insanları çeşitli nesnelerin belirli bir sıraya göre yan yana dizilmesinden oluşan "madde yazısı", daha çok hayvancılıkta kullanılan "sayma çubukları", yine belirli aralıklarla düğümlenmiş iplerden meydana gelen "quipu düğüm yazısı", bir mesaj vermek üzere kaya üzerine yazılan veya çizilen resimler anlamına gelen, "petrog-ramlar ve petroglifler" gibi iletişim sistemlerine götürdü.[2] Ancak bunlar da, nispeten kalıcı olmalarına karşın, belirli durumlarda, kısıtlı sayıda mesajı iletebilirler ve daha önemlisi yanlış ya da farklı algılanma olasılıkları çok yüksektir.

Genel olarak "fikir yazısı" olarak adlandırılan bu sistemler içinde, kendine Eski Önasya Dünyası'nda geniş yayılım alanı bulan, token veya Latince adıyla calculi (hesap taşları) adı verilen küçük kil semboller, yazıya geçiş sürecinde ayrı bir yer tutar. Kilden yapılıp, pişirilerek sertleştirilmiş ve çoğunlukla üzerleri şekillere ayrılmış, çeşitli formlardaki bu calculi veya hesap taşlarının her biri farklı bir nesneye karşılık geliyor ve ticareti yapılan malların türü ve ölçüsü hakkın da bilgi veriyordu.

Örneğin, Sümer'deki Uruk şehrinden biri, Elam'ın Susa kentindeki başka birine üç testi susam yağı göndermek istiyor. Bunun için Sümerli yağ yerine kullanılan sembollerden üç tane alıp, bunları bir ipe geçirerek bağlıyor, bir başka kil topağı ile de mühürleyip, malının güvenliğini sağlıyordu. Bazen de bu sembolleri yumuşak ve nemli bir kil topağıyla sararak, içi görünmeyen bir top haline getiriyor ve her tarafını mühürlediği bu topun üzerine içindeki sembol sayısı kadar da şekillerini basıyordu. Malı getiren kişi, bu "makbuz"u Susa'daki kişiye iletmek zorundaydı. Böylece oradaki ticaret ortağı, ilk bakışta malın türü, miktarı ve gönderen kişi hakkında bilgi sahibi oluyordu. Şüphelendiği bir durumda ise, topu kırarak, içindeki sembollerle elindeki malı karşılaştırabilirdi.

"Hesap taşları", çeşitli diller kullanan toplumlar arasında, uzak mesafelerde anlaşılabilmesi nedeniyle, özellikle ticarette son derece kullanışlıydı. Bu sembollerin, daha sonra yazıya geçildiği dönemlerde de, aynı şekilleriyle kil tabletler üzerine çizilmiş olduğunun saptanması ile, önemleri daha da artmıştır.

Örnek

-a-e-i-u
a 𒀀,

á 𒀉

e 𒂊,

é 𒂍

i 𒄿,

í=IÁ 𒐊

u 𒌋,

ú 𒌑,
ù 𒅇

b- ba 𒁀,

=PA 𒉺,
=EŠ 𒂠

be=BAD 𒁁,

=BI 𒁉,
=NI 𒉌

bi 𒁉,

=NE 𒉈,
=PI 𒉿

bu 𒁍,

=KASKAL 𒆜,
=PÙ 𒅤

d- da 𒁕,

=TA 𒋫

de=DI 𒁲,

,
=NE 𒉈

di 𒁲,

=TÍ 𒄭

du 𒁺,

=TU 𒌅,
=GAG 𒆕,
du4=TUM 𒌈

g- ga 𒂵,

𒂷

ge=GI 𒄀,

=KID 𒆤,
=DIŠ 𒁹

gi 𒄀,

=KID 𒆤,
=DIŠ 𒁹,
gi4 𒄄,
gi5=KI 𒆠

gu 𒄖,

𒄘,
=KA 𒅗,
gu4 𒄞,
gu5=KU 𒆪,
gu6=NAG 𒅘,
gu7 𒅥

ḫ- ḫa 𒄩,

ḫá=ḪI.A 𒄭𒀀,
ḫà=U 𒌋,
ḫa4=ḪI 𒄭

ḫe=ḪI 𒄭,

ḫé=GAN 𒃶

ḫi 𒄭,

ḫí=GAN 𒃶

ḫu 𒄷
k- ka 𒅗,

𒆍,
=GA 𒂵

ke=KI 𒆠,

=GI 𒄀

ki 𒆠,

=GI 𒄀

ku 𒆪,

=GU7 𒅥,
𒆬,
ku4 𒆭

l- la 𒆷,

=LAL 𒇲,
=NU 𒉡

le=LI 𒇷,

=NI 𒉌

li 𒇷,

=NI 𒉌

lu 𒇻,

𒇽

m- ma 𒈠,

𒈣

me 𒈨,

=MI 𒈪,
𒀞/𒅠

mi 𒈪,

=MUNUS 𒊩,
=ME 𒈨

mu 𒈬,

=SAR 𒊬

n- na 𒈾,

𒈿,
=AG 𒀝,
na4 ("NI.UD") 𒉌𒌓

ne 𒉈,

=NI 𒉌

ni 𒉌,

=IM 𒉎

nu 𒉡,

=NÁ 𒈿

p- pa 𒉺,

=BA 𒐀

pe=PI 𒉿,

=BI 𒁉

pi 𒉿,

=BI 𒁉,
=BAD 𒁁

pu=BU 𒁍,

=TÚL 𒇥,
𒅤

r- ra 𒊏,

=DU 𒁺

re=RI 𒊑,

=URU 𒌷

ri 𒊑,

=URU 𒌷

ru 𒊒,

=GAG 𒆕,
=AŠ 𒀸

s- sa 𒊓,

=DI 𒁲,
=ZA 𒍝,
sa4 ("ḪU.NÁ") 𒄷𒈾

se=SI 𒋛,

=ZI 𒍣

si 𒋛,

=ZI 𒍣

su 𒋢,

=ZU 𒍪,
=SUD 𒋤,
su4 𒋜

š- ša 𒊭,

šá=NÍG 𒐼,
šà 𒊮

še 𒊺,

šé,
šè 𒂠

ši=IGI 𒅆,

ší=SI 𒋛

šu 𒋗,

šú 𒋙,
šù=ŠÈ 𒂠,
šu4=U 𒌋

t- ta 𒋫,

=DA 𒁕

te 𒋼,

=TÍ 𒊹

ti 𒋾,

𒊹,
=DIM 𒁴,
ti4=DI 𒁲

tu 𒌅,

=UD 𒌓,
=DU 𒁺

z- za 𒍝,

=NA4 𒉌𒌓

ze=ZI 𒍣,

=ZÌ 𒍢

zi 𒍣,

𒍢,
𒍥

zu 𒍪,

=KA 𒅗

a-e-i-u-
a 𒀀,

á 𒀉

e 𒂊,

é 𒂍

i 𒄿,

í=IÁ 𒐊

u 𒌋,

ú 𒌑,
ù 𒅇

-b ab 𒀊,

áb 𒀖

eb=IB 𒅁,

éb=TUM 𒌈

ib 𒅁,

íb=TUM 𒌈

ub 𒌒,

úb=ŠÈ 𒂠

-d ad 𒀜,

ád 𒄉

ed𒀉id𒀉,

íd=A.ENGUR 𒀀𒇉

ud 𒌓,

úd=ÁŠ 𒀾

-g ag 𒀝,

ág 𒉘

eg=IG 𒅅,

ég=E 𒂊

ig 𒅅,

íg=E 𒂊

ug 𒊌
-ḫ aḫ 𒄴,

áḫ=ŠEŠ 𒋀

eḫ=AḪ 𒄴iḫ=AḪ 𒄴uḫ=AḪ 𒄴,

úḫ 𒌔

-k ak=AG 𒀝ek=IG 𒅅ik=IG 𒅅uk=UG 𒊌
-l al 𒀠,

ál=ALAM 𒀩

el 𒂖,

él=IL 𒅋

il 𒅋,

íl 𒅍

ul 𒌌,

úl=NU 𒉡

-m am 𒄠/𒂔,

ám=ÁG 𒉘

em=IM 𒅎im 𒅎,

ím=KAŠ4 𒁽

um 𒌝,

úm=UD 𒌓

-n an 𒀭en 𒂗,

én,
èn=LI 𒇷

in 𒅔,

in4=EN 𒂗,
in5=NIN 𒊩𒌆

un 𒌦,

ún=U 𒌋

-p ap=AB 𒀊ep=IB,

ép=TUM 𒌈

ip=IB 𒅁,

íp=TUM 𒌈

up=UB 𒌒,

úp=ŠÈ 𒂠

-r ar 𒅈,

ár=UB 𒌒

er=IR 𒅕ir 𒅕,

íp=A.IGI 𒀀𒅆

ur 𒌨,

úr 𒌫

-s as=AZ 𒊍es=GIŠ 𒄑,

és=EŠ 𒂠

is=GIŠ 𒄑,

ís=EŠ 𒂠

us=UZ,

ús=UŠ 𒍑

𒀸,

áš 𒀾

𒌍/𒐁,

éš=ŠÈ 𒂠

𒅖,

íš=KASKAL 𒆜

𒍑,

úš𒍗=BAD 𒁁

-t at=AD 𒀜,

át=GÍR gunû 𒄉

et𒀉it𒀉ut=UD 𒌓,

út=ÁŠ 𒀾

-z az 𒊍ez=GIŠ 𒄑,

éz=EŠ 𒂠

iz= GIŠ 𒄑,

íz=IŠ 𒅖

uz ,

úz=UŠ 𒍑,
ùz 𒍚

Kaynakça

  1. ^ Robinson, Andrew (2009). Writing and script: a very short introduction. Oxford: Oxford University Press. ISBN 978-0199567782. 
  2. ^ a b Albayrak, İrfan (2016). "Sembollerden Çiviyazısına Geçiş ve Yazının Anadolu'ya Gelişi". 10 (2). Archivum Anatolicum-Anadolu Arşivleri: 15-26. 

Dış bağlantılar

İlgili Araştırma Makaleleri

İbrani alfabesi, Sami dilleri grubuna bağlı ve İsrail'in resmî dili olan İbranicenin ve Aşkenaz Yahudilerinin konuştuğu bir Cermen dili olan Yidiş ile Sefarad Yahudilerinin dili olan Ladino gibi diğer Yahudi dillerinin yazımında kullanılan Arami alfabesi kökenli bir ünsüz alfabesi.

<span class="mw-page-title-main">Mezopotamya mimarisi</span>

Mezopotamya sözcüğü Grekçe Potamos (nehirler) ve Mezos (arası)sözcüklerinin birleşiminden doğmuştur ve bu yeni sözcük genel anlamda Fırat ve Dicle nehirlerinin Anadolu'yu terk ettiği bölgeden başlayıp iki nehrin birleşerek Basra körfezine döküldüğü noktaya dek uzanan nehirler arasındaki geniş alanı kapsar.

Babil ve Asur uygarlıkları, Mezopotamya'da, Fırat ve Dicle ırmakları arasındaki bölgede 5.000 yıl önce kurulan en büyük kentlerden Babil ve Asur çevresinde yaratılan uygarlıklardır. Bu kentler, Babil ve Asur ülkelerinin de merkeziydi. Yazı başta olmak üzere burada pek çok buluş gerçekleştirildi. Asur ve Babil'de ortaya çıkan uygarlık doğuda İran ve Hindistan'a; batıda ise Filistin, Yunanistan ve Roma'ya doğru yayıldı. Babil ve Asur böylece doğu ve batı uygarlıklarının da çıkış yeri oldu.

<span class="mw-page-title-main">Meroitik yazı</span>

Meroitik yazı, Meroë Krallığı'nın Meroitik dili yazmak için en azından MÖ 200 yılında kullandığı Mısır hiyeroglif ve Demotik kökenli bir alfabedir, ayrıca bir olasılıkla onu izleyen Nübye krallıklarının dilini yazmak için de kullanılmıştır. Eski Eski Nübyece daha sonraları Yunan uncial alfabesi ile yazıldığında bu alfabeye üç tane Meroitik glif (karakter) de dahil edilmiştir.

Sümerce, Sümerlerin ana dili. Güney Mezopotamya'da MÖ 4000 yılında konuşuluyordu. MÖ 2000'li yılların başlarında yerini konuşma dili olarak Akadcaya bıraktı ancak Mezopotamya'da MS 1. yüzyıla kadar kutsal, şölensel, edebî ve bilimsel bir dil olarak kullanılmaya devam etti. Daha sonra ise bu dil 19. yüzyıla kadar unutuldu. Mezopotamya'da konuşulan diğer dillerin aksine Sümercenin izole dillerden olduğu kabul edilir.

<span class="mw-page-title-main">Yazı sistemi</span> kağıda veya başka bir ortama kaydedilmiş görsel dillerin sistemi, dilde ifade edilebilecek ögeleri temsil etmek için kullanılır

Yazı sistemi, bir dildeki unsurları ve tarif edilebilir durumları temsil etmek için kullanılan bir çeşit semboller sistemidir.

<span class="mw-page-title-main">Harf</span> alfabetik bir yazı sisteminde grafem

Harf, yazı yazmak için kullanılan semboldür. Harfler, Seslerin yazı sistemlerindeki karşılığıdır. Harflerin hepsi birleşerek alfabeyi oluştururlar. Yazı harfler dışında rakam, noktalama işaretleri ya da başka semboller içerebilir ama harfler yazının en temel öğesidir.

<span class="mw-page-title-main">Yazı</span> bir dilin metinsel olarak ifade edilmesi

Yazı, belirli işaretler kullanılarak kişiler arasında görsel tabanlı iletişim kurulmasını sağlayan bir araçtır. Yazı sistemi, dilbilgisi ve anlambilimde olduğu gibi konuşma ile aynı yapılara dayanan, ancak her kültüre özgü yazım sistemine bağlı ek kısıtlamalara ve kurallara sahip bir teknoloji biçimidir. Yazma faaliyetinin sonucu çıkan ürün metin, bu metnin yorumlayıcısı veya gözlemleyicisi ise okur veya okuyucu olarak adlandırılır.

<span class="mw-page-title-main">Luvice</span>

Luvice veya Luvi dili Anadolu dillerine mensup bir dildir. Aynı zamanda Hititlerin de hiyeroglif yazılarında kullandıkları dildir. Mısır ve Girit hiyeroglif yazısından farklı olan bu hiyeroglif yazısı, daha çok mühürlerde ve kaya anıtları gibi büyük yazıtlarda kullanılmıştır.

<span class="mw-page-title-main">Hititçe</span> Hint-Avrupa dillerinin Anadolu alt grubuna ait bir ölü dil

Hititçe veya Hitit dili, Tunç Çağı'nda Anadolu'da yaşamış Hititlerin veya dillerinde kendilerine verdikleri isimleri ile Neşalıların konuşmuş olduğu, Hint-Avrupa dillerinin Anadolu alt grubuna ait bir ölü dil. Dil, diğer Anadolu dilleri olan Luvice ve Palaca ile yakından ilişkilidir. Tarihte belgelenmiş en eski Hint-Avrupa dilidir.

<span class="mw-page-title-main">Maya yazısı</span>

Bulgular MÖ 3. ve 4. yüzyıllarda bile Mayalar'ın yazı sistemini kullandıklarını göstermektedir. Maya yazısından önce de Orta-Amerika'da çeşitli yazı sistemlerinin kullanıldıkları bilinmektedir. Bunlardan biri Olmec ile Maya yazısı arasında bir "geçiş yazısı" denilebilecek Epi-Olmec yazısıdır. Bununla birlikte 5 Ocak 2006'da National Geographic tarafından yayımlanan Maya yazısı inceleme sonuçları Maya yazı sisteminin hemen hemen en eski Orta Amerika yazı sistemleri kadar eski olduğunu göstermektedir. Kısa kısa da olsa, çoğu anıtlar, tabletler, steller ve çömlekçilik ürünleri üzerine yazılmış olmak üzere günümüzde yaklaşık 10.000 Maya yazıtının ya da metninin varlığı bilinmektedir. Bunlardan başka Mayalar'ın, özellikle çeşitli incir ağacı türlerinin ağaç kabuklarından elde ettikleri kâğıtlara kaydettikleri boyalı metinler mevcuttur. Maya yazı sisteminin çözülmesi uzun ve zahmetli bir inceleme sürecinden sonra mümkün olmuştur. İlk kısmi çözümler 19. yüzyılın sonunda başlamışsa da, yazının çözülmesi konusunda esas önemli gelişmeler 1960'lı ve 1970'li yıllarda olmuştur ve günümüzde Maya metinleri tümüyle olmasa da, yeterince okunabilmektedir. Maya dilinin çözülmesi konusunda emek harcamış isimlerden bazıları Constantin Rafines, Yuri Knorozov, Ramón Arzápalo Marin'dir.

<span class="mw-page-title-main">Brahmi alfabesi</span>

Brahmi alfabesi, ünlüleri ünsüz sembollerle ilişkilendirmek için bir aksan işaretleri sistemi kullanan bir abugidadır. Yazı sistemi, Maurya döneminden erken Gupta dönemine kadar yalnızca nispeten küçük evrimsel değişiklikler geçirdi ve MS 4. yüzyılda bile okuma yazma bilen bir kişinin Maurya yazıtlarını hala okuyabildiği düşünülmektedir. Bundan bir süre sonra, orijinal Brahmi yazısını okuma yeteneği kayboldu. En eski ve en iyi bilinen Brahmi yazıtları, kuzey-orta Hindistan'daki Asoka'nın MÖ 250-232'ye tarihlenen kayaya oyulmuş fermanlarıdır. Brahmi'nin deşifresi, 19. yüzyılın başlarında, Hindistan'daki Doğu Hindistan Şirketi yönetimi sırasında, özellikle Kalküta'daki Bengal Asya Topluluğu'nda, Avrupa'nın akademik ilgisinin odak noktası haline geldi. Brahmi, Cemiyetin sekreteri James Prinsep tarafından 1830'larda Cemiyetin dergisinde yayınlanan bir dizi bilimsel makalede deşifre edildi. Buluşları, diğerleri arasında Christian Lassen, Edwin Norris, H. H. Wilson ve Alexander Cunningham'ın epigrafik çalışmalarına dayanıyordu.

Latinizasyon (Romanizasyon) tabiri genel olarak Latin alfabesi dışındaki ses sistemlerinin Latin alfabesine çevrilmesini ifade eder. Arapçanın Latin alfabesine çevirisi yapılırken bu uygulamaların hiçbirinde (fonetik alfabeler hariç) ortak bir uygulama geliştirilememiştir. Çünkü her ülke kendi harflerini esas alan bir çeviri sistemi benimsemiştir. Fakat yine de ana hatlarıyla genel kabul görmüş bazı sesler ve simgeler tercih edilmeye başlanmıştır. Ortak Türkçe alfabesi esas alınarak yapılan bir işaret sistemi büyük oranda geliştirilmiş durumdadır. Fakat yine de çeşitli ülkelerin, sesleri simgelerken kullandıkları harflerin değişik olması nedeniyle farklılıklar ortaya çıkmaktadır.

Urartuca, günümüzde Türkiye'nin Doğu Anadolu Bölgesi'nde, Ermeni Yaylası adıyla da bilinen coğrafî bölgede, Van Gölü çevresinde yerleşmiş ve başkenti günümüz Van şehrinin yakınlarında kurulmuş Urartu Krallığı'nda yaşayanlar tarafından konuşulan dil. Ne coğrafi kökeni ne de çoğunluk dili olarak konuşulduğu bölge kesin olarak belirlenememekle birlikte muhtemelen Van Gölü çevresi ve Yukarı Zap Suyu Vadisi'nin yakınlarında baskın olarak konuşulmuştur.

Abugida İngilizce telaffuz: [ˌɑːbuːˈɡiːdə], ya da diğer adıyla alfabetik hece yazısı, parçalı bir yazı sistemi çeşididir. Bu sistemde, birbirini takip eden her sessiz-sesli çifti tek bir birim olarak yazılır: Her birim bir sessiz harfi temel alır; sesli harf ise ikincil önem taşır. Bu özelliğiyle sessiz ve sesli harflerin aynı değerde öneme sahip olduğu alfabelerden, sesli harflerin eksik olduğu veya isteğe bağlı olarak yazıldığı ebcetlerden ve her bir hecenin birbirinden bağımsız birer sembol ile gösterildiği klasik hece yazılarından ayrılır. Abugidalar, Güney ve Güneydoğu Asya'da kullanılan Brahmî familyasına ait yazıları kapsar.

<span class="mw-page-title-main">Kil tablet</span> özellikle çivi yazısıyla yazmak için kullanılan yazma ortamı

Antik Yakın Doğu'da kil tablet özellikle Tunç Çağı ve Demir Çağı boyunca çivi yazısıyla yazmak için kullanılan bir yazı aracıdır.

<span class="mw-page-title-main">Hitit çivi yazısı</span>

Hitit çivi yazısı, Hitit dilini yazmakta kullanılan çivi yazısıdır. Millattan önce 2. bin yıldan kalma çivi yazısı ile yazılmış Hititçe metinler, kil tabletler halinde korunmuştur.

Yazı, ağızdan çıkan seslerin, fikirlerin ve görüşlerin mimik yardımı olmaksızın iletilmesini sağlayan, insanlar tarafından bulunan belirli işaret ve işaret sistemleridir.

<span class="mw-page-title-main">Uruk dönemi</span> arkeolojik kültür

Uruk dönemi Mezopotamya tarihinde protohistorik Kalkolitik dönemden Erken Tunç Çağı dönemine kadar, Obeyd döneminden sonra ve Cemdet Nasr döneminden önce var oldu. Adını Sümer kenti Uruk'tan alan bu dönem, Mezopotamya'da kentsel yaşamın ve Sümer uygarlığının ortaya çıkışına tanıklık etti. Geç Uruk dönemi çivi yazısının kademeli olarak ortaya çıkışına tanıklık etti ve Erken Tunç Çağı'na karşılık gelir; "Protoliter dönem" olarak da tanımlanmıştır.

<span class="mw-page-title-main">İndus yazısı</span>

Harappan yazısı olarak da bilinen İndus yazısı, İndus Vadisi Uygarlığı tarafından üretilen bir semboller topluluğudur. Bu sembolleri içeren yazıtların çoğu son derece kısadır, bu da bunların İndus Vadisi Uygarlığının henüz tanımlanamayan dil(ler)ini kaydetmek için kullanılan bir yazı sistemi oluşturup oluşturmadığına karar vermeyi zorlaştırır. Birçok denemeye rağmen 'yazı' henüz deşifre edilememiştir, ancak çalışmalar devam etmektedir. Yazının deşifre edilmesine yardımcı olacak bilinen iki dilli bir yazıt yoktur ve yazı zaman içinde önemli bir değişiklik göstermemektedir. Bununla birlikte, sözdiziminin bir kısmı konuma göre değişir.