İçeriğe atla

Çelebi (ünvan)

Çelebi, Eski Türkçe ve Osmanlı İmparatorluğu’nun neredeyse tüm dönemlerinde kullanılan bir ünvan. Osmanlıların, ilk yıllarında şehzadeler için kullanılan bu san, ileri dönemlerde çoğu kişi tarafından “asil, görgülü, okumuş, bilgili” kimseler anlamında da kullanılmıştır.[1] Çelebi sözcüğü; Memlûkler tarafından katip anlamında kullanılmaktaydı ve Rumca'da ise "iyi hitap eden" manasına gelmektedir.[2] Bizans kaynakları ise kelimenin Türkçe olduğunu ve "beyzade" anlamına geldiğini aktarmaktadır.[3]

Kökenbilim

Türkçede "beyefendi", "iyi huylu" ya da "nazik" anlamına gelen Türkçe kökenli bir unvandır. Çelebi, köken bakımından Eski Türkçe’de "Tanrı" anlamına gelen “Çalab” sözcüğünden türediği için "Tanrı adamı" anlamına da gelir. Sözcüğün kökenbilimi hakkında türlü görüşler ileri sürülmüşse de, bugüne dek kesin bir sonuca varılamamıştır. Yapılan önerilerin en eski olanı ve günümüzde de en çok onaylanmış olanı, Şeyhülislam İbn Kemal ile Hasan Kâfî Akhisârî’nin, bu sözcüğün kökenbilimiyle ilgili risâlelerinde ortaya koydukları, Çelebi’nin, Türkmen dilinde Allah’ın (Tengri) isimlerinden biri olan Çalap’tan geldiği görüşüdür. Bu kişilere göre, sondaki nisbet “”sı ile kelimeye (çalabî) “Allah’a mensup, Allah’a bağlı” anlamı verilmiş ve söyleniş biçimi, ilerleyen dönemlere değin incelerek Çelebi şekline dönüşmüştür. Kelimenin, Yunanca’dan ya da başka bir Hint-Avrupa dilinden geldiği konusundaki öneriler ise inandırıcı olmaktan uzaktır. Nitekim, İbn Battûta, Çelebi sözcüğünün Anadolu’da “efendi” anlamında kullanıldığını belirttiği gibi, bazı Bizans kaynaklarında da bu sözcüğün, Eski Türkçe kökenli olduğu ve “beyzade” anlamına geldiği kayıtlıdır.[4][5]

Kaynakça

  1. ^ Yörük, Saim. "ÇELEBİ UNVANI HAKKINDA BİR DEĞERLENDİRME" (PDF). sosyalarastirmalar.com. 25 Nisan 2012 tarihinde kaynağından (PDF) arşivlendi. Erişim tarihi: 13 Şubat 2014. 
  2. ^ Rossi, Ettore (1954). "Çelebi Kelimesi Hakkında Ebu's-Su'ûd'a Atfedilen Bir Fetva". Belleten. Ankara: Türk Tarih Kurumu. ss. 11-14. 
  3. ^ İpşirli, Mehmet (1993). "Çelebi". İstanbul. s. 259. 
  4. ^ Doerfer, III, 89-91; Erdal, s. 407-416
  5. ^ Marcel Erdal, “Early Turkish Names for the Muslim God, and the Title Çelebi”, AAS, XVI/3 (1982), s. 407-416.

İlgili Araştırma Makaleleri

<span class="mw-page-title-main">Türkçe</span> Türk halkının Oğuz Türkçesi dili

Türkçe ya da Türk dili, Güneydoğu Avrupa ve Batı Asya'da konuşulan, Türk dilleri dil ailesine ait sondan eklemeli bir dildir. Türk dilleri ailesinin Oğuz dilleri grubundan bir Batı Oğuz dili olan Osmanlı Türkçesinin devamını oluşturur. Dil, başta Türkiye olmak üzere Balkanlar, Ege Adaları, Kıbrıs ve Orta Doğu'yu kapsayan eski Osmanlı İmparatorluğu coğrafyasında konuşulur. Ethnologue'a göre Türkçe, yaklaşık 90 milyon konuşanı ile dünyada en çok konuşulan 18. dildir. Türkçe, Türkiye, Kuzey Kıbrıs ve Kıbrıs Cumhuriyeti'nde ulusal resmî dil statüsüne sahiptir.

Allah (Arapça: الله, romanize:

<span class="mw-page-title-main">I. Mehmed</span> 5. Osmanlı padişahı (1413–1421)

I. Mehmed veya Mehmed Çelebi, beşinci Osmanlı padişahı. Tarihî kaynaklarda ismi, Mehmed isimli diğer padişahlarınki gibi, Muhammed şeklinde geçer. Babası I. Bayezid, annesi cariye olan Devlet Hatun'dur.

Tanrı ya da ilah, Klasik teistik inanç sistemlerinde Mutlak Varlık, Mutlak Benlik ve tüm varoluşun temel kaynağı olarak görülen varlık. Tek tanrılı inançlarda evrenin tek yaradanı ve yöneteni olarak kabul edilir. Çok tanrılı inançlarda genelde ilahların cinsiyeti bulunur ve eril olanlarına tanrı, dişi olanlarına tanrıça denir. Tektanrılı ve henoteistik inançlardaki Tanrı kavramını tanımlamak için ise sadece tanrı sözcüğü kullanılabilir.

Allah'ın isimleri, İslam toplumunda, Kur'an ve hadislerde Allah'a izâfe edilen fiil veya sıfatlardan türetilmiş veya doğrudan Allah'ı ifade amacıyla kullanılmış olan isimlerdir. Yalnızca Kur'an'da geçen ilahi isimler yüzden fazlayken hadislerde Allah'a atfedilen başka isimler de bulunmaktadır. Geniş anlamıyla esmâü'l-hüsnâ kavramı bu adların hepsini kapsasa da terim anlamıyla daha çok doksan dokuz ismi içerdiği kabul edilir ve buna mukabil Türkçede çoğunlukla Allah'ın 99 ismi şeklinde bilinir.

Kader ya da yazgı, önceden ve değişmeyecek bir biçimde belirlenmiş olay akışıdır. İster genel ister bireysel olsun, önceden belirlenmiş bir gelecek olarak algılanabilir. Felsefedeki determinizm hareketi, kader üzerine kuruludur. Kader kavramı aynı zamanda birçok farklı dinde de önemli yere sahiptir.

Dürzîler; Orta Doğu kaynaklı Sâbiîlik ve Ezidilik gibi dinlerin etkisiyle, 11. yüzyılda İslâmiyet'in Şiîlik mezhebinin İsmâîlîyye kolundan köken alarak ortaya çıkmış olan tektanrılı bir dinî inanç topluluğudur. Bu dine inananlara Dürzî denir. Kendilerine birleştiriciler, tek tanrıcılar anlamına gelen Muvahhidun derler.

<span class="mw-page-title-main">Cennet</span> Dini Mekan

Cennet, dinî kozmoloji veya transandental felsefede gök, yedi gök, uçmak, behişt gibi adlarla da anılan ilah, melek, cin, aziz, yeniden dirilmiş atalar gibi varlıkların yaşadığı, köken aldığı veya hüküm sürdüğüne inanılan yer. Bazı dinî inanışlara göre cennet yaratıkları yeryüzüne inebilir (reenkarnasyon) ve yerde yaşayanlar ölümlerinden sonra, bazı özel durumlarda yaşamakta oldukları hayat devam ederken cennete gidebilirler.

<span class="mw-page-title-main">Umut</span> Kişinin kişisel yaşamı ve durumlarla ilgili olumlu sonuçlar çıkabileceği olasılığı duyumsadığı duygu

Umut veya ümit bir kimsenin kişisel yaşamındaki olay ve durumlarla ilgili olumlu sonuçlar çıkabileceği ihtimaline dair duygusal inancı olarak tanımlanabilir. Türk Dil Kurumu ise umut sözcüğünü "Ummaktan doğan güven duygusu, ümit" veya "Bu duyguyu veren kimse veya şey" olarak tanımlamaktadır. Ummak ise aynı TDK sözlüğünce "Bir şeyin olmasını istemek, beklemek" veya "Sanmak, tahmin etmek" olarak tanımlanmıştır. Buna göre umut genellikle "iyi bir sanıdan doğan güven veya iyi bir sanıya olan inanç duygusu" olarak tanımlanabilir. Umut genellikle belirli bir oranda sebat içerir yani tersi yönde belli kanıtlar dahi olsa bir şeyin muhtemel olduğuna inanmayı içerebilir.

Sufi metafiziği başlıca vahdet (birlik) düşüncesi etrafında gelişmiştir. Öyle ki varlık bir "Mutlak Varlık" ve O'nun aynada yansımalarından oluşan görüntülerden ibarettir. Bu anlayışı açıklayan iki farklı ifade biçimi kullanılır; Vahdet-i vücud ve vahdet-i şuhut. Bazı İslami reformcular bu iki deyim arasındaki farklılığın sadece semantik ve deyimle ilgili olduğunu, özünde bir farklılık içermediğini söylerler. Sufi metafiziğinde diğer dikkat çeken konular hulul, teşkik ve maksut birliği gibi konulardır. Allah ile evren arasındaki ilişkinin tarzı sufiler arasında olduğu gibi, sufi olmayan müslümanlar arasında da tartışılagelmekte olan bir konudur.

<span class="mw-page-title-main">Sadrazam</span> padişah adına devlet işlerini yöneten en yüksek derecedeki devlet adamı

Sadrazam ya da vezîr-i âzam, Osmanlı İmparatorluğu'nda padişah adına devlet işlerini yöneten en yüksek derecedeki devlet adamı.

Rab "Efendi" veya "kral" anlamına gelen İbranice kökenli bir sözcük. Bir diğer anlamı da öğretmen veya usta'dır.

<span class="mw-page-title-main">İslam'da İsa</span> İslam inancında İsa

İslam dininde İsa veya ʿÎsâ bin Meryem, İsrailoğulları'na gönderilen son peygamber ve aynı zamanda da Mesih'tir. İsrailoğullarına Tevrat'ı ilga etmeden, onun yanı sıra yeni bir vahiy olan İncil ile tebliğde bulunmuştur. İsa, hiç evlenmeden ve çocuğu olmadan yaşamış ve bu hâliyle göğe yükseltilmiştir. Kuran'da 93 âyette, "Meryem'in oğlu", "Allah'tan bir ruh" ya da "Allah'ın Kelimesi" unvanlarıyla veya özel ismiyle toplam 180 defa zikredilmektedir. Kuran'da İsa'nın babasız yaratıldığı, Adem Peygamberin durumuna benzetilerek vurgulanmaktadır. İsa'nın Allah'ın izniyle çeşitli mucizeler göstermiş olduğu kabul edilir.

<span class="mw-page-title-main">Paşa</span> Osmanlı sivil ve askeri bürokrasisinde rütbe ve unvan

Paşa, Osmanlı Devleti zamanında yüksek sivil memurlara ve albaydan üstün rütbede bulunan askerlere verilen unvan. Bunun yanında Osmanlı himayesindeki Mısır baş yöneticilerine de paşa unvanı verilmiştir.

Kağan, kaan veya hakan, Moğol ve Türk devletlerinde hükümdarlar tarafından kullanılan unvanlardan birisi ve göreceli olarak en eskilerindendir. Avarlar döneminden beri Türk devlet kültürü "kağan" sözcüğünü barındırmaktadır. Bu bağlamda "kağan", Tanhu, Bey, Toktamış, Giray gibi Türkçe bir sözcük olup Türk devletleri için ayırt edici bir özellik de oluşturur. Kağanın eşine ise kağatun denilir.

<span class="mw-page-title-main">Kıptîler</span> Kuzeydoğu Afrikadan köken alan etno-dinî grup

Kıptîler veya Koptlar, Mısır'ın eski halkıdır. İskender'in Mısır'ı alması ve İskenderiye şehrini kurması ile beraber Helenistik bir kültür ile etkileşime geçmişlerdir. Kıptîcenin yazımında içerisinde büyük çoğunlukla Yunan harfleri barındıran Kıptî alfabesi kullanılmaktadır. Roma devrinde ağır vergiler altında ezilen Kıptî halkı, MS 46'da Mark'ın Mısır'a gelmesi ile Hristiyanlığa geçerler. Bu sefer de Romalılar din baskısı yapmaya başlar, ta ki Bizans dönemine kadar. Konstantinos Hristiyanlığı serbest bırakınca biraz rahatlarlar. 416'da yapılan 4. Ekümenik konsilinde Hristiyan temel meseleleri hakkında anlaşmazlık çıkar ve Hristiyan cemaatinden dışlanırlar. Kendi inanışlarına göre İsa'nın ilahi ve insani yanları birdir, hiç ayrılmamıştır.

Eski Anadolu Türkçesi veya Eski Türkiye Türkçesi, 13. yüzyılın başlarında oluşup sonrasında Anadolu ve Rumeli'de kullanılan Oğuz Türkçesi temelindeki ölü dildir. Batı Türkçesinin ilk dönemini teşkil eden Eski Anadolu Türkçesine Batı Türkçesinin bir oluş, bir kuruluş devresi olarak bakılmaktadır. Batı Türkçesini Eski Türkçeye bağlayan birçok bağlar bu devrede henüz kendisini iyice hissettirmektedir. Bu devreden sonraki Türkçede görülen birçok yeni şekiller bu devrede henüz Eski Türkçedeki eski şekillerinin izlerini taşımaktadırlar.

<span class="mw-page-title-main">Lâgarî Hasan Çelebi</span> 17. yüzyılda yaşadığı rivayet edilen Türk bilim insanı

Lâgarî Hasan Çelebi, Osmanlı İmparatorluğu'nda IV. Murad döneminde, barut macunundan hazırlanmış fişekler vasıtasıyla uçtuğu görülen ve kayıt edilen Osmanlı sanatkârı ve mühendisidir.

Tura – Türk, Çuvaş ve Altay inancında Tanrı, Rab anlamlarına gelir. Türe veya Turı da denir. Türk halk inancındaki ve Türk tarihindeki kendine özgü bir tek tanrı inancıdır.

Zındık, İslam kültüründe Tanrı'ya ve ahirete inanmayan kişidir. Terim, Arap olmayan kültürlerden İslam kültür havzasına geçmiş fakat Kur'an ve hadislerde geçmemektedir. İslam literatüründe ilk kez Ali zamanında yaşanan bir olay münasebetiyle zındıklardan söz edildiği belirtilmiştir. Zındıklar çeşitli baskılara mâruz kalınca dinî inançlarını İslam perdesi altında gizlemeye çalışmış, buna ihtiyaç duymadıkları zamanlarda ise düalist inanç ve uygulamalarını ortaya koymaktan çekinmemişlerdir.